23 Kasım 2009 Pazartesi

suç duyurusu

BASIN TOPLANTISI DUYURUSU

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER'E

SUÇ DUYURUSU

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 26 Ekim 2009 tarihinde yayınladığı GDO Yönetmeliği, 20 Kasım 2009 tarihli yeni bir Yönetmelik ile değiştirilerek, GDO'lar ve GDO'lu ürünlerin 1.3.2010 tarihine kadar, hiçbir kontrole ve risk değerlendirmesine tabi tutulmadan serbestçe Türkiye'ye girmesine izin verilmiştir.

Gümrüklerde bekletilen ve daha sonra da gelecek olan GDO'ların, firmaların baskısı ile 1 Mart 2010 tarihine kadar hiçbir kontrole ve risk değerlendirmesine tabi tutulmadan serbestçe Türkiye'ye girmesine izin vererek tüketici sağlığını ve ülke yararını hiçe sayan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında 24 Kasım 2009 salı günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda ( Adliye Sarayı / Sıhhiye) Derneğimiz tarafından SUÇ DUYURUSUNDA bulunulacaktır.

Suç duyurusuna ilişkin başvuru dilekçesinin Cumhuriyet Başsavcılığı'na verilmesinin ardından saat 11:30'da Adliye Sarayının Sıhhiye tarafına bakan giriş kapısı önünde kitlesel bir Basın Toplantısı yapılacaktır.

24 Kasım 2009 Salı günü, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapacağımız suç duyurusunun ardından saat 11:30'da yapacağımız Basın Toplantımıza katılımını bekliyoruz. Saygılarımızla,


Turhan ÇAKAR

Genel Başkan

TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ GENEL MERKEZİ

Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No:12 Onur İşhanı ( Onur Çarşısı ) Kat: 7 Daire No: 161 Kızılay / Ankara

Tel : (0312) 417 93 34 – 425 15 29, 419 3774 Fax : (0312) 425 15 29 Web : www.tuketicihaklari.org.tr

E-posta : thd@tuketicihaklari.org.tr, thdankara@gmail.com

16 Kasım 2009 Pazartesi

para için gemimi bile batırırım

Bir küçük pili bile geri dönüşüm kumbaralarına atmaya çalışanlara inat, bir gemi dolusu yükün Akdeniz'de zehirli atık çetesi tarafından batırılması.
Üstelik sadece 1 gemi değil söz edilen tam 73 gemi !
İşin ilginci gemi sayısına bakılırsa Türk bandıralı 14 gemi ile en önden koşmaktayız. Yabancı bayraklı ama sahibi aslında Türk olanlar da olabilir anti parantez.
Bana öküz altında buzağı arıyorsun diyenler olursa, şak diye bu yazıyı gösterebilirim kanıt olarak.
Para için yapılmayacak hiç bir şey, gemi batırmak da dahil...
Yazı Deniz Haber sitesinden. Lütfen buradan okuyun.

12 Kasım 2009 Perşembe

güzel kampanyalar var anacım :)


Sinek Sekiz çok güzel bir kampanya başlatmıştı. Benim çoook işime yarayacak. Görür görmez sessiz derinden kopyaladım zaten makinama :)

Ntv Yeşil Haber de yayınlamış burada, çok çok sevindim.

Sinek Sekiz'i de alın takibe, unutmayın.

Yap bi güzellik şu gdo'ya

Milliyet'teki habere göre gümrükte bekleyen gıda maddeleri ile ilgili analizler başlamış. Tabii ithalatçılar bekletmeyin bizi diye kapıları aşındırmaya başlamışlar. İyice sıkışınca yap bi güzellik demeye de başlamazlarsa ne olayım...

Özellikle sayfanın en altındaki listeye göz atın lütfen. Liste benim tüylerimi diken diken etti.
Sizi ne eder bilemem !!

MİTHAT YURDAKUL Ankara

güncellenme zamanı 12.11.2009

Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) yönetmeliğinin ardından yapılan ilk denetimlerde yüzde 0.9’luk limiti aşan ürünler olduğu belirlendi. Aralarında mısırın da bulunduğu bu ürünler ülkeye giremezken 20 numuneden 13’ünün limite uygun olduğu öğrenildi

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yaptığı genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içeren ürün denetimlerinde ilk sonuçlar alınmaya başlandı. Analizlerde, belirlenen limitin üstünde GDO içeren ürünlere de rastlandı. Pirinç, muz, mercimek ve bebek mamasında GDO limitinin geçilmediği, limiti geçenler arasında mısır ürünlerinin olabileceği belirtildi. Denetim gerekçesiyle malları gümrükte bekletilen ihracatçılar süre istemek için Ankara’ya geldi.
GDO’lu ürünlerin ithalat, kontrol ve denetimiyle ilgili yönetmeliğin 26 Ekim’de yürürlüğe girmesinin hemen ardından gümrüklerde denetimlere başlandı. Limanlar ve karayolu gümrüklerinde beyan edilen ürünlerden ilk etapta alınan 100’ün üstündeki numune incelemeye alındı. Mevzuat gereği 2 ile 5 gün arasında süren analizler devam ederken, gemi ve TIR’ların gümrüklerde bekletildiği öğrenildi. İlk numunelerden 20’ye yakınının sonuçları da alındı. 13 ürünün numunesinden negatif (limite uygun) sonuç çıktı. Bu ürünlerin, yönetmelikle izin verilen yüzde 0.9 oranından daha az genetiği değiştirilmiş organizma içerdiği belirlendi. Bu ürünlerin Türkiye’ye girişine izin verildi. Diğer numuneler ise pozitif sonuçlandı ve giriş izni alamadı. GDO denetimi, ilan edilen listedeki 27 ürünün tamamına uygulanıyor.

Pirinç, muz, mercimek temiz
Milliyet’e konuşan Tüm Gıda Dış Ticaret Derneği Genel Sekreteri Melahat Özkan, pirinç, muz, mercimek ve bebek mamasında yüzde 0.9’luk limiti aşan GDO olmadığını bildiklerini söyledi. Özkan, limit üstü GDO’ya sahip 7 ürün olduğunu, ancak bu ürünlerin tümünün farklı kalemlerden oluşmadığını anlattı. Özkan, mısır ürünlerinde GDO limitlerinin üstüne çıkıldığını sandığını belirtti.
Özkan, Tarım Bakanlığı’nın GDO’lu ürünleri analiz eden Adana, Ankara ve Bursa’daki laboratuarlarından yalnızca Ankara’dakinin çalıştığını belirterek, bu nedenle gümrüklerde yığılma olduğunu kaydetti. Özkan, gemilerin limanlarda sıra olduğunu söyledi. İthalatçıya, sisteme uyum sağlaması için süre tanınmadığını savunan Özkan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileriyle bu konuyu görüşmek için Ankara’ya geldiklerini söyledi.

Bakanlık sessiz
Tarım Bakanlığı ise iddialarla ilgili sessiz kalmayı tercih etti. Dün gündüz saatlerinde konuyla ilgili bilgi vereceği bildirilen bakanlık, bir açıklama yapmadı.

Pamukçular ‘GDO’suz damgası’ istiyor
Ulusal Pamuk Konseyi Başkanı ve İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Barış Kocagöz, genetiği değiştirilen pamuk üreten ender ülkelerden biri olan Türkiye’nin balyalara ‘GDO içermez’ damgasını vurmak istediklerini ancak kamuoyunda tartışmalara neden olan yeni yönetmeliğin bunu engellediğini söyledi.
Kocagöz, dünyadaki pamuğun yüzde 60’ının GDO’lu olduğuna dikkat çekerek, bilinçlenme arttıkça GDO’suz Türk pamuğuna da dünya çapında ilgi olduğunu dile getirdi. Türkiye’de üretilen pamuğa ‘GDO içermez’ damgasını basmak için Tarım Bakanlığı’na öneride bulunduklarını aktaran Kocagöz şunları kaydetti:
“Yeni yasa GDO’lu ürünleri kimliklendiriyor ancak GDO’suz ürünlere damga basılmasını öngörmüyor. Dünya pamuk piyasasında Türk pamuğunun değerini anlatabilmemiz için bu uygulama gerekli. Bunun için Tarım ve Sanayi bakanlıklarıyla temasa geçtik.”

BURCU TANER İzmir DHA

27 ürün analiz ediliyor
Tarım Bakanlığı 81 ildeki müdürlüklerine 30 Ekim 2009’da gönderdiği yazıda, 27 adet ürünün ve bunları içeren gıda ve yem maddeleri için GDO analizi yaptırılmasını, analiz sonucunda GDO tespit edilen ürünlerin ithalatına izin verilmemesi gerektiğini kaydetmişti. Yazıda şöyle denilmişti:
Yönetmelik gereğince gıda ve yemlerin ithalatında GDO analiz sıklığı listesi hazırlanması gerekmektedir. Bu liste belirleninceye kadar söz konusu ürünlerle ilgili önceden yapılan analizlere ilave olarak ekteki listede yer alan ürünler veya bileşiminde listede belirtilen ürünler bulunan, bu ürünlerden üretilen gıda ve yem maddeleri için GDO analizi yaptırılması, GDO teşpit edilen ürünlerin ithalatına izin verilmemesi gerekmektedir.”

Analiz listesi
- Mısır
- Soya
- Kolza (kanola)
- Patates
- Pamuk ürünleri
- Çeltik-pirinç
- Buğday
- Ayçiçeği
- Nohut
- Mercimek
- Tatlı patates
- Manyok (tapyoka)
- Muz
- Elma
- Papaya
- Radika (karahindiba)
- Balkabağı
- Erik
- Domates
- Şeker kamışı
- Bebe havucu
- Tatlı biber
- Şeker pancarı
- Yonca
- Marul
- Sakız kabağı
- Bakteri veya maya.

10 Kasım 2009 Salı

uslanmayan insanoğlu...

Yeşim yazmış, kalemine sağlık. Dust Bowl - Toz Çanağı
Kirli 30'lar....
İsmi bile ne kadar üzücü.Resimlerse bir o kadar ürkütücü...

1900'lerin başındayız.Farklı coğrafyalardan milyonlarca göçmen Amerika Birleşik Devletlerine göçerken,yeni bir hayata başlamanın verdiği umutla,çektikleri onca yoksulluğun artık geçmişte kaldığına o kadar emindirler ki...

Orta Amerika'nın yüksek platoları,yemyeşil yabani otlarla kaplı.Binlerce yıl süren uyum aşamasından sonra her türlü kuraklığa,aşırı ısı farklılıklarına bünyelerini adapte edebilmiş,üzerinde keyifle otlayan bizonlara yarenlik etmekteler.

Amerikan hükümeti bu bakir toprak parçalarını yeni gelenlere açar.Kızılderililer ve bizonları çok uzaklara sürer,yerine hayatında ilk defa çiftçilik yapacak göçmenlere dönümlerce arazi verir.Tarım Amerika'nın kurtuluşu olacaktır!Yeni çiftçiler sabanlarla sürmeye başlar.Nasıl da kolaydır.Mısırı,buğdayı ekersin,yağmur yağar,gelişirler ve biçersin....Altın devir başlamıştır.Buğdayın kilosu 2 doları da geçer!

Yabanotları huzursuzdur.Onları yerken bir yandan da gübreleyerek toprağa sımsıkı bağlanmalarını sağlayan hayvan dostları yoktur artık.Onları okşarcasına seven,doğaya dost kızılderililer gitmiş,yerlerine bu ne yaptığını bilmeyen açgözlü insanoğulları gelmiştir.
Amerikan hükümeti toprağı ''yokedilemez sonsuz kaynak'' ilan eder.Daha fazla yabani otlak sökülüp yerine bu coğrafyanın yabancısı dirençsiz buğday ekilir.1917 traktörle beraber teknolojik atılım son kalan yaban otlaklarını da kıtıtr kıtır keser atar.Yüksek teknoloji sağolsun 3 günde sürülen yer 3 saatte hallolur!
Yabanotları şaşkındır.Kenarda köşede boy atmaya çalışırlarken sorarlar kendi kendilerine ''Yağışlar şimdi iyi ama ya kuraklık olduğunda ne olacak???Milyonlarca yıl alan şu 30 santimlik mineral deposu verimli toprağın oluşmasını nasıl riske atabildiler?Bu sıska çelimsiz buğday mı koruyacak bu toprağı.Kökü bile eften püften haspanın!!!''
Yeni kocaman evler,hatta arabalar,sıfırdan nereye.Bir çiftçi kadın beyzbol yıldızı Baby Ruth'tan daha fazla kazandığı için böbürlenmektedir.Yüksek otlaklar 20 yılda yokedilir ama buğday sayesinde Amerika ilk defa Rusyayı ihracatta geçer...Borsa tavan yapar.1928 mükemmeldir!
Birkaç tane yabanotu nasılsa bir buğday tarlasının biraz ötesinde hala hayattadır.1929 yılıdır ve saf genleri binlerce yıllık bir bilgiyi verir onlara.Sıkı tutunun toprağa bu son yağmurlardı.Havayı kokladıklarında buram buram kuraklık kokusunu duyarlar da şu insanoğlu sadece borsadaki ne yenir ne yutulur eciş bücüş sayılarla kağıtlarla yatıp kalkmaktadır...Havayı koklamayı bile bilmezler.
Borsa çöker,kağıtsal felaket had safhadadır.Çiftçiler dışında kimse o yılki kuraklığın farkına bile varmaz.1933,34,35...Çiftçiler panik haldedir.Yağmur sabanı takip eder sözünün koca bir yalan olduğunu toprağı daha de derin kazarak,çılgınca defalarca ekim yapıp tek bir başak bile yetiştiremeyince anlayan sonradan oldurma çiftçi derhal hükümete koşar ama mal derdinde olanlar can derdindekileri dinlemezler bile...
Toprak çırılçıplaktır.Böğrünü delen traktörler unufak etmiştir her hücresini.Rüzgar hafif hafif eserken güçlenmiş ve bir yıl içinde Grand Kanyon'u yarısına dek dolduracak verimli toprağı okyanusa dek taşımıştır.Yine aynı yerde biten birkaç yabanotu kahretmektedirler kendilerini.Eğer diğer kardeşleri de burada olsalar,toprağa elbirliği ile sahip çıkar,sonsuz köklerini binlerce yıldır ve o anda da yaptıkları gibi toprağa daldırır,onu yumuşacık sarıp sarmalar,korurlardı...
Kuraklık,fakirlik ama en kötüsü o kapkara toz toprak fırtınaları....Birkaç yıl içerisinde gözlerinin önünden uçup giden verimli tarlalar.Genç bir oğlan aniden bastıran toz toprak fırtınasında syere yatarak sadece canını kurtarabilir.Annesi onu bulduğunda gözleri kapkara toprakla doludur ve bir daha güneşi asla göremez.Başkent Washington'da oturanlar ise hala konuyu önemsememektedir.Ne olmuş yani biraz toz toprak kalktı ise!!!
Yabanotları acır insanoğluna.Kocamandır,boyu posu,ağzı dili ayakları ve beyni vardır ama hala tozun toprağın içinde bir yabanotu kadar,bir solucan yada karınca kadar bile becerememektedir varolmayı.Madem yüzme bilmezsin ne işin var denizde misali gittikçe boğulmaktadır...
Bir insan gibi insan,toprağın sonsuz olmadığını hükümete anlatmaya çalışırken,alaya alınır,küçümsenir.O ise yılmaz devam eder.Yabanotlarını anlatır,erozyon engelleme tekniklerini ama hala üç maymunu oynamaktadır bir zamanlar o fakir insanları zenginlik vaadiyle o yüksek otlaklara yerleştirip yabanotlarını yolduran kişiler....Ne zaman ki rüzgarlar Doğu yakasına ulaşır,Manhattan,Washingron DC kapkara toprakla örtülür,işin ciddiyeti o zaman anlaşılır.
Uzaktan uzağa olup biteni seyreden gürbüz yabanotları hem şaşkın hem de çok sevinçlidirler.Son kalan birkaç santim verimli toprağı kurtaracak yabanotları ülkenin farklı yerlerinden getirilip tekrar eski ait oldukları yerlere ekilir.Duyduklarına göre taaa Kanada sınırından Teksas'a dek milyonlarca ağaç rüzgarı tutması için dikilmiştir.2,5 milyon kişi bu ''verimsiz fakir'' yerine ''verimsizleştirdikleri fakir'' topraklardan göçüp gitmişlerdir...
Steinbeck Gazap üzümlerini yazarken bu ''fakir'' insanları anlatır ve Pulitzer alır 1943 yılında.
Artık tarım bakanlığının ''Toprağı Koruma'' başkanlığı vardır ve toprak ''yokedilemez sonsuz kaynak'' olmaktan çıkartılıp ve korunmaya alınır.Yıl 1930'ların sonudur.
Yabanotları yaşar durur mutlu mutlu toprağı koruyup geliştirirken.İyi ki hala bilge tarım üstadları var ve dengeyi hep koruyorlar...
Bir bilim adamı 1939'da mucizevi bir kimyasal madde keşfeder ve 1948'te Nobel Tıp ödülünü alır.
Bu faydalı ürünün adı DDT'dir!
Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

benim hala umudum var

Sabah tam 9'u beş geçe Kadıköy'de meydanda iki katlı otobüsün üst katındaydım.
Güruh gibi bir kalabalığın kıpırdamadan saygı duruşunu,araçlarından inerek onlara katılan sürücüleri, çalan kornaları ve onlara zevkle katılan vapur düdüğünü dinledim. Gözlerime bir perde indi ama mutluluk belirtisi :)
Benim hala umudum var...

Not : Bir yandan bu mesajı yazarken, gazeteye de göz atıyorum. Nükleer yasası danıştaya takılmış. Tökezlesin de hiç ayağa kalkamasın!
Karar vericiler ellerinde pimi çekilmiş el bombaları ile dolaşıyorlar.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, nükleer ihaleleri, Akkonak koyuna liman yapımı izinleri, Kazdağını delip deşen siyanür boğazlarına kaçasıca manyaklar ...
Ama benim hala umudum VAR !

6 Kasım 2009 Cuma

Fikir Sahibi Damaklar - diyor ki...

Burada Fikir Sahibi Damaklar Gdo orucuna davet ediyor.
Yıllardır Gdolu besinler ile zehirleniyor olduğumuzun farkındayım.
O yüzden dediklerine katılıyor ve diyorum ki;
Biz GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.

Bülteni de buradan okuyun lütfen...

Zıkkımın kökünü yeriz bu gidişle...

Yılmaz Özdil yazmış yine, elleri dert görmesin.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12872471.asp

GDO’lu diyet tarifleri



Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.

Şöyle...


*


Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.


*


Ne verirlerse...


Onu yiyeceksiniz.


*


Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.


*


Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.


*


Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?


*


Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?


*


Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!


*


Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?


*


Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.


*


Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.


*


Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!


*


Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.


*


Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

5 Kasım 2009 Perşembe

imza ile sesimizi duyuralım

http://www.gdoyahayir.com/

Bir Şey Yapmalı - TRT2 - Pembe Domates Ağı Roportajı

Merhabalar,

Bu cuma,6 Kasım akşam saat 18:45'de TRT2'de " Bir Şey Yapmalı " programında Pembe Domates Ağı'nın GDO ile ilgili bakışını yansıtacak bir roportajı yer alacak.

Aynı program içerisinde,Slow Food Fikir Sahibi Damaklar da gıda güvenliği konusunda bilgiler verecek.

GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Kısırlığa Sebep Olan Ürünleri Akp seçmeni yiyecek mi ?

Ben sormadım, soru Sn.Arslan Bulut'a ait.
Buyurun buradan okuyun, ben de merak etmekteyim zaten buna onay veren var mı, varsa o herzeleri afiyetle yemeyi düşünür mü diye ?

Gdo Zehirleri ve Şeker Fabrikalarının Özelleştirilmesi

" aaa kuş var " diyerek neleri yutturuyolar bize !!!!

Tayfun Özkaya

"Ne ilgisi var?" demeyin. Çok ilgili. Bir taraftan şeker fabrikaları özelleştiriliyor, diğer yandan Tarım Bakanlığı bir yönetmelikle GDO'lu ürünlerin ithalatına kapıyı ardına kadar açıyor. Biliyorsunuz artık mısırdan şeker üretilebiliyor. Türkiye'de Amerikan şirketleri bunun için
yerleştiler.

Mısırın çoğu Amerika'dan ithal ediliyor ve bunlar GDO'lu. Mısır'dan şeker üretmek için, daha doğrusu mısır nişastasını şekere (früktoz şekeri) dönüştürmek için biyoteknoloji ürünü, yani GDO'lu enzimler kullanılmakta.

Bunun için yılda dünyada 200 milyon dolarlık enzim satılmakta. (Monthly Rewiev Press yayını Hungry for Profits adlı kitapta sayfa 114) Bu nişasta bazlı şekere İngilizce "High Fructose Corn Syrup" yani "Yüksek Oranlı Früktoz Mısır Şurubu" denmekte. Kısaltması HFCS. Bu Amerikan
şirketleri bu ürün için ayrılan kotayı yükseltmek, mümkünse kotayı kaldırmak istiyor.

Bunun için engel nedir? Engel Türkiye'de şeker pancarına dayalı şeker üretimidir. Mısır şurubu Amerikan şirketlerine çok kâr bırakıyor. Onun için şeker fabrikalarının özelleşmesi gerekli. Bunları kendileri alarak kontrol etmeseler bile, bu özelleşme sonunda şeker fabrikalarının çoğunun kapanacağı düşünülüyor. Açık tabii mısır şurubu ile kapatılacak.

Türkiye mısır ithali için parayı nereden bulacak? Kapanacak olan (çoğu geri kalmış yörelerimizdeki) şeker fabrikalarındaki işçiler işsiz kalınca nerede iş bulacak?Pancar üretemeyecek olan çiftçiler nasıl geçinecek? Bunlardan onlara ne? Küreselleşme zaten bu demek değil mi?

Bu arada hem enzimi, hem de mısırı GDO'lu olacak olan bu şekerin sağlık üzerindeki zararları olacak. Ayrıca bu mısırdan üretilen şeker fruktoz olduğu için GDO'suz mısırdan üretilse bile şeker pancarı şekerine göre çok daha sağlığa zararlı olacak. Çünkü vücutta hızlıca yağa dönüştürülüyor.

ABD'de kullanılan şekerin yarısı bu mısır şurubudur. Kola, pasta vb. birçok üründen kişi başına 70 kilo şeker almaktalar. Bu yüzden ABD'de bazı eyaletlerde halkın yarısından çoğu obez oldu.

Obez şişman değildir. Aşırı şişmandır. Bunlara bakarsak ABD halkı en yüksek (ortalama olarak tabii) milli gelirle, dünyada en kötü beslenen bir toplumdur. İşin bir de bu yanı var.

Ayrıca Monsanto şeker pancarında da GDO'lu çeşitler üretmek için çalışmalar yapmaktadır. Üretilecek çeşit çoğu durumlarda olduğu gibi yabancı otlara (herbisitlere) dirençli olacak. (www.bio.org/speeches/pubs/er/BiotechGuide.pdf) Bunun sonucu da şüphesiz daha çok yabancı ot öldürücü kullanımı olacaktır. Mısır ve pamuk üretiminde Brezilya ve ABD'de böyle olmuştur.

Gündemde yer alan GDO'nun kullanımına izin verilmesi ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi çiftçimize, işçimize ve tüketicimize zararlıdır. Bu ise 70 milyon insan demektir.

EGE ÜNİVERSİTESİ

Tema Vakfı Gdo Yönetmeliği konusunda taraf olmaya hazırlanıyor

Fikir Sahibi Damaklar'dan alıntıdır.

Gdo sadece sağlık tehdidi değil, aynı zamanda ülkenin endemik bitki zenginliğini de çok ciddi biçimde tehdit ediyor. Zira gdolu tohum rüzgarla bile ulaştığı yerde yerel çeşidi dölleyerek kısırlaştırabiliyor !

Ne Yediğimi Bilmek İstiyorum!

“TEMA Vakfı, Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin ülkemize girmesine yasal zemin hazırlayan yönetmeliğin iptali için dava açmaya ve oluşturduğu Bilim Kurulu ile hazırlayacağı bilimsel raporla bu konudaki görüş ve çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaşmaya hazırlanıyor.

Türkiye, dünyanın çok az yerinde rastlanır bir ekosistem çeşitliliğine ve gıda ile tarım için önemli genetik çeşitliliğe sahiptir. Avrupa kıtasının tümünde bulunan bitki türlerinin sayısı yaklaşık 12.000 iken, sadece Türkiye’ de saptanmış bitki türü sayısı 9.000’dir. Bunun yaklaşık % 33’ü yani 3.000 civarındaki kısmı ülkemize özgü endemik türlerdir. Bu rakam Avrupa Kıtası’nın tümünde 2.500’dür. Bu istisnai derecede yüksek endemiklik düzeyi, Türkiye’ye bu türlerin, özellikle de dünyanın büyük bölümünün bağımlı olduğu tahılların türetildiği yabani türlerin korunması, tehlike altına girmemesi veya yok olmaması konusunda daha da büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Zira günümüzde 15 bitki türü, dünya nüfusunun %90’ını beslemektedir. Ve sadece buğday, pirinç ve mısır dünya tahıl üretiminin 2/3’ünü oluşturmaktadır.

Türkiye, Yerkürede mevcut olan sekiz önemli Gen Merkezi’nden iki tanesini içine almaktadır [Vavilov’un (1951) bitkiler için tanımladığı önemli Gen Merkezleri: Etiyopya, Akdeniz havzası, Orta doğu, Orta Asya, Hindistan, Çin +Siyam+Malaya+Java, Güney Meksika + Orta Amerika, Güney Amerika]. Anadolu kendi başına ayrı bir kıta değildir. Ancak, sanki ayrı bir kıtaymış gibi, büyük bir kıtanın sahip olabileceği tüm biyolojik çeşitlilik özelliklerine sahiptir. Dünyada değişik ülkelerde yetiştirilen pek çok bitki ve hayvan türünün orijinal ataları, bu topraklardan dağılmıştır. Bir bakıma Anadolu ekosistemi, doğal bir gen bankası niteliğindedir. Bu nedenle Türkiye, dünyadaki jeo-politik önemine ek olarak, jeo-biyotik önemi de büyük olan bir ülkedir.

Tüm bunlar bilinirken, insan sağlığını ve gıda güvenliğimizi doğrudan tehdit eden GDO’lu ürünlerin ülkemize girmesini serbest bırakan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin" 26 Ekim 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olmasını anlamak mümkün değildir. Yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ülkemize girişi serbest bırakılmakta, tüketici satın aldığı ürünlerin içinde GDO’lu ürün bulunup bulunmadığını öğrenmekten mahrum bırakılmaktadır.

Bu anlayış ve yaklaşım kısa bir süre sonra GDO’lu ürünlerin ülkemizde ekilmesine de zemin hazırlayacaktır. Böylece insan sağlığını tehdit eden GDO işgali, biyolojik çeşitliliğimiz üzerinde tehdit oluşturduğu gibi çiftçimizin tohum ayırma hakkını elinden alacak, çokuluslu şirketlerden tohum almaya mahkum kılacaktır.

Ülke genelinde yaklaşık 370.000 Gönüllüsü ile “GDO’ya Hayır” diyen TEMA Vakfı, GDO’lü ürünlerin ülkemize girişini serbest bırakan yönetmeliğin iptali için hukuki ve bilimsel platformda mücadeleye hazırlanmaktadır. Yıllardır hazırlanmakta olan Ulusal Biyogüvenlik Yasası’nın biran önce tamamlanması çağrısında bulunan TEMA Vakfı, Aralık 2009’da toplayacağı GDO ile ilgili Bilim Kurulu’nda oluşturulacak görüş ve çözüm önerilerini kamuoyu ile ayrıca paylaşacaktır.

Saygılarımızla;

Toprağına Sahip Çık !
TEMA Vakfı

3 Kasım 2009 Salı

3 Kasım 2009, İzmir - GDO'ya Hayır Platformu basın bildirisi

Fikir Sahibi Damaklar'dan alıntıdır.

BİYOGÜVENLİĞİMİZ TEHLİKEDE!..
GDO‘LARIN TİCARETİ SERBEST BIRAKILDI !

3 Kasım 2009, İzmir - GDO'ya Hayır Platformu basın bildirisi

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik" 26 Ekim 2009 günlü Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
GDO‘lar konusunda 10 yıla ulaşan bir zaman dilimi boyunca kamuoyunu aydınlatma çabası içinde olan meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, tüketici kuruluşları, çevreci kuruluşlar ve bilim insanları olarak bizler, ortaya çıkan yeni ve vahim durum karşısında, bir kez daha görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmayı görev sayıyoruz.
Yeni Yönetmelik ile GDO‘ların ülkeye girişine meşruluk kazandırılmış iken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nın sanki bu ürünlerin ticareti yasaklanmış gibi bir yanlış kamuoyu algısı yaratma girişimleri, bizlerin yukarıda belirtilen görevini daha da acil bir niteliğe taşımıştır.
Bu çerçevede;
1 - Türkiye‘nin, yıllardır talep ettiğimiz doğru içerikli bir Ulusal Biyogüvenlik Yasa‘sı olmadan, GDO‘ların ticaretinin bir Yönetmelikle düzenlenmesi hukuk, egemenlik ve halk sağlığı açısından bir skandaldır. Çünkü;
•· Yönetmelikler Yasa ve Tüzüklerin uygulanmasını göstermek üzere çıkartılırlar. Ortada bir Biyogüvenlik Yasası yokken, sözü edilen Yönetmeliğin GDO‘larla ilgili hiçbir düzenleme içermeyen Tarım, Gıda ve Yem Yasaları, 4703 sayılı Yasa ve 441 sayılı KHK‘ye dayandırılmaya çalışılması, sürecin hukuksuzluğunu olanca açıklığı ile ortaya koymaktadır.
•· Türkiye‘de yaşayan tüm yurttaşların sağlığını ve haklarını ilgilendiren bir konunun, TBMM‘de, milletin vekilleri tarafından görüşülmesi ve bir Yasa niteliğinde düzenlemeye konu edilmesi gerekirken, Bakanlar Kurulu‘nda imzaya açılan tasarının TBMM‘ye indirilmeyerek konunun Yönetmelik ile düzenlenmesi, millet iradesi ve egemenliğinin ihlalidir. Böylelikle, konunun vahim içeriği, halkın ve parlamentonun dikkatinden kaçırılmaya çalışılmaktadır.
•· GDO‘ların ticaretinin birkaç küçük istisnayla serbest bırakılması, bu alandaki kararların devlet memuru ağırlıklı bir Komite‘ye bırakılması, yine Bakanlık tarafından seçilecek uzmanlar listesinden görüş alınması gibi hükümler, halk sağlığı alanındaki tehlikenin açık görünümleridir. Siyasilerin ve şirketlerin baskısına direnebilecek bağımsız bilim otoriteleri yerine güdümlü organizasyonlar yeğleyen Yönetmelik, bundan da öte, bir Bakan talimatı ile her an değiştirilebilecek konumdadır.
Yukarda sayılan temel yanlışlıklar yanında, bebekler için risk sayılan gıdaların yetişkinler için serbest tüketime konu edilmesi, GDO‘suz gıda maddesi üreten işletmelerin bu yönde etiket kullanmalarının yasaklanması gibi hükümler ve asıl olarak GDO‘lu ürünlerin her türlü ticaretinin meşru zemine çekilmesi, Yönetmeliği kabul edilemez konuma taşımaktadır.
2 - Konunun halkın bilgisine sunulması yolunda ortaya koyduğumuz özverili çabalar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‘nı telaşa sürüklemiş olup, Bakanlık web sayfasında yapılan açıklamayla kamuoyu yanlış yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu alanda da gerçekleri kamuoyu ile paylaşmayı görev biliriz;
•· Bakanlık, bu Yönetmelik ile GDO‘lu tohumların Türkiye‘de kullanımının yasaklandığını ifade etmektedir. Oysa bu yasaklama, on yıla yakın bir süredir, bir Genelgeyle sağlanmaktadır. Bakanlığın hem bu durumdan hiç söz etmemesi hem de hazırlayıp Bakanlar Kurulu‘na sunduğu Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı‘nda, Hükümet sözcüsü Sn Cemil ÇİÇEK‘in de ifade ettiği üzere, GDO‘lu tohumların ekimini serbest bırakmaya çalışması, kamuoyunu yanıltma girişimlerinin açık göstergeleridir.
•· Bakanlık, işbu Yönetmeliğe aykırı davrananlara, dayanakta gösterilen yasalar çerçevesinde, izin iptali, para cezası vb. cezaların verilebileceğini belirtmektedir. Bu cezaların çoğu, ilgili yasaların GDO‘lara özel düzenleme içermemeleri nedeniyle, olayın ciddiyetiyle bağdaşır nitelikte değildir. Nitekim, hazırlanıp TBMM‘ye sevk edilmeyen Kanun Tasarısı taslağı, bu alanda açıkça hürriyeti bağlayıcı cezalara hükmetmekte idi.
•· Bakanlık, risk değerlendirmesinin, 11 kişilik bağımsız, bilimsel, teknik komite tarafından yapılacağını belirtmektedir. Oysa Yönetmelik, uzmanlar listesinden Bakanlık tarafından seçilecek Komite‘nin, TAGEM, TÜGEM, KKGM temsilcileri yanında üniversite, TÜBİTAK ve araştırma enstitüleri temsilcilerinden oluşacağını belirtmektedir. Gerek uzmanlar listesinin niteliği, gerekse hem uzmanlar listesinin hem de Komite‘nin Bakanlık tarafından seçilecek olması, bu organizasyonun bağımsız, bilimsel, teknik sıfatlarını daha baştan ortadan kaldırmaktadır.
Sonuç olarak, gen bankası niteliğindeki ülkemizin biyolojik çeşitliliği, tarım potansiyelimiz, halkımızın satın alma gücü ve tüketim alışkanlıkları değerlendirildiğinde, GDO‘lu ürünlere Türkiye‘nin ihtiyacının olmadığı, üstelik bu ürünlerin kullanımının halk sağlığı yanında halkımızın dinsel - kültürel inanç ve alışkanlıklarına da aykırı olduğu ortadadır.
Bizler, bu alanda yıllardır halk yararına çaba gösteren kurum ve kuruluşlar olarak, bir kez daha GDO‘ya Hayır diyoruz. Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kar hırsının üzerindedir. Ülkemiz yurttaşlarının büyük çoğunluğunun istemediği genetiği değiştirilmiş ürünlerin, ülkemizi bir genetik yıkıma sürüklememesi için, her türlü meşru mücadelenin sürdürüleceğini ve GDO‘ları yasallaştırmaya çalışanların deşifre edilmeye devam edileceğini belirtiriz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

gdo'ya hayır anketi

aşağıda linki verilen tek soruluk gdo anketini yanıtlayın lütfen.
kamuoyu tepkisi önemli, sessiz kalmamak gerek !

http://www.gdoyahayir.org/bildiri20090111

Yeşim şurada Pembe Sürgün'de bahsetmiş, lütfen o satırları da okuyun.

http://yesim-pembedomatesistanbulpda.blogspot.com/2009/11/facebookta-gdoya-hayirsiz-de-katilir.html

2 Kasım 2009 Pazartesi

nazar etme ne olur çalış senin de olur

Nazar etme ey okur,
Çalış senin de ;

- cumartesi yeni evi temizle, uff mis gibi olsun :)
- pazar sabahı başlayıp öğlen saatleri taşınma prosedürü bitsin
- küçük eşyaları balkon penceresinden imece usulu içeri al, büyük eşyaları da ayakkabılarını çıkarıp içeri taşısınlar, ev çamur olmasın
- en birinci arkadaşınla teyzen yardıma gelsin, sen mal mal bakarken onlar hem mutfağı hem de tüm kıyafetleri yerleştirsin
- hatta çamaşır makinası hemen faaliyete geçsin, bir posta çalışsın, eve mis gibi temiz çamaşır kokusu dolsun.
- en birinci arkadaşının ex kaynanası elceğziyle börekler çörekler yapıp göndersin
( parantez notu : değme aşçı eline su dköemez, akıllara zarar börek çörek yapar )
- tüp bağlanmadığı halde, yeni evin ankastre ocağı olsun hem de tek gözü elektrikli. mis gibi çay demleyip içesin :)

E okudun bitirdin, şimdi de bir zahmet tahtaya vur :)

yılmaz özdil'in ağzından

sevgili okur,
yahu bunlar manyak mı,kafayı mı yemiş gdo diyip duruyo diyebilirsin.
ama durum ciddi.
inan...

aşağıda yılmaz özdil'in ağzından oku lütfen ! ( 1 Kasım 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi )
...

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=12828424&yazarid=249


Frankeştayn

Kürt açılımı yapılmasını anlarım... Çünkü, karşı çıkanlar olduğu gibi,
destekleyenler de var. Ermeni açılımı da böyle...

Sen itiraz edersin belki ama, şahane diyen de var.

*

Peki, "Milletim öyle istiyor, açılım yapıyorum" diyen arkadaşlardan
biri, bana izah edebilir mi lütfen, "genetiği değiştirilmiş organizma
açılımı"nı niye yapıyoruz?

*

Ortalık toz dumanken... Ahali, PKK'lıların memlekete gelişiyle
meşgulken, dikkatler darbe marbe iddialarına yoğunlaşmışken, ana-
babalar domuz gribi endişesine kafa yorarken... Kaşla göz arasında,
TBMM'yi bypass ederek, şak diye yönetmelik çıkardılar... Ve, "genetiği
değiştirilmiş organizma"ların ithalatını
serbest bıraktılar.

*

Hangi millet istiyor bunu?

*

Her numaraya "Milletim öyle istiyor" diyorsunuz da... Mesela, genetiği
değiştirilmiş domates istiyorum diyen Kürt var mı Türkiye'de? Genetiği
değiştirilmiş çikolata istiyorum diyen Laz? Çocuğuma genetiği
değiştirilmiş patates cipsi yedirmek istiyorum diyen Türk var mı
aramızda? Kim istiyor bu işi kardeşim? Kim?

*

Genetiği değiştirilmiş organizma, eğer angutsan, entel bi sıfat gibi
geliyor kulağa, bilimsel gibi duruyor... Aslında "frankeştayn gıda"
onların adı!

*

Çünkü, normal yollardan insan evladı doğurmak varken; birinin kulağını
birinin kafasına, birinin burnunu öbürünün suratına
takmak gibi bi şey...

*

Kabaca anlatırsak, dayanıklı olsun diye balık genini domatese,
bakteriyi patatese monte ediyorlar... Sonradan tonla para verip
ilaçlama yapılacağına, haşere ilacını daha tohumundan mısır genine
kakalıyorlar. Sinek yuttuğu için böcek ilacı içen süper zekâ
vatandaşımız gibi yani... Sevgili halkımız, adında domuz var diye,
domuz gribi aşısı caiz mi diye soruyor ama, belki domuz genini soya
fasulyesinde yiyor, haberi yok...

*

Peki, niye yapıyorlar bunu? "Açlığı önlemek için" diyorlar...
İnsanoğluna gıda yetişmiyormuş, böylece verimi arttırıyorlarmış...
Raf ömrünü uzatıyorlarmış.

*

İyi de birader...

Buğday mı yetişmiyor bu ülkede? Pancar mı eksik? Pirinç mi yok?
Yanlışlıkla elinden düşürsen, fışkırmıyor mu topraktan? Şapşal
politikalar yüzünden, fazla geldiği için, para etmediği için,
mahsulümüzü yakarken, derelere dökerken, hangi açlık?

*

Allah'ın bu millete lüftu Anadolu'da, şu ürün yetişmiyor, o yüzden
genetiği değiştirilmiş organizmaya ihtiyaç var, denebilir mi,
utanmadan?

*

Üstelik, sadece sebze-meyve değil hadise... O sebze-meyvelerle
yapılan, bin küsur üründe var bu genetiği değiştirilmiş organizma...
Çikolatadan cipse, meşrubattan ketçapa... Şeker ayaklarıyla, baklavada
bile kullanıyorlar... Bebek mamasında var!

*

Yersen ne oluyor? Avrupa'da resmen kanıtladılar; bağışıklık sistemini
çökertiyor, kansere yol açıyor, kan yapısını bozuyor, sindirim
sistemini harap ediyor, karaciğeri haşat ediyor, erken doğuma-
kısırlığa sebep oluyor... Antibiyotik şırınga ettikleri için, farkında
olmadan bağışıklık kazanıyorsun, hastalandığında antibiyotik
alıyorsun, havagazı.

*

İsviçre sokmuyor, Yunanistan sokmuyor, o beğenmediğin Sarkozy "Bunları
Fransa'ya sokanı oyarım" diye yasa çıkardı...
Burası dingonun ahırı mı?

*

Aman yemeyelim dersen, nasıl yemeyeceksin? Nasıl ayırt edeceksin?
Koklasan aynı, ellesen aynı, tatsan aynı, laboratuvara götürüp analiz
ettirecek değilsin... Nereden anlayabilirsin? Etiketinden... Etiketin
üzerinde "Bu üründe genetiği değiştirilmiş organizma var" yazmalı ki,
bakıp anlayabilesin, di mi? Şimdi sıkı durun...

*

Bunların memlekete girişine izin veren yönetmelik diyor ki,
"Etiketlere genetiği değiştirilmiş organizma içermez yazılamaz!"

*

Efendim?

Yazılamaz!

*

"İsteyen yemesin, baksın etikete görsün" diyeceklerine... "Etikete
baksın, görmesin" diyorlar! İlla yedirecek.

*

Tekrar soruyorum:

Her numaraya "Milletim öyle istiyor" diyorsunuz da, bu açılımı hangi
millet istiyor? Türk mü, Kürt mü, Rum mu, Ermeni mi, Laz mı? Bunu bu
millete niye yapıyorsunuz?