9 Aralık 2011 Cuma

kör dövüşü

Zamanın başlangıcından beri ( ne demekse ) bitmemiş gibi geliyor bu kör dövüşü.

Baksanıza demokrasi! getirirken bile milyonlarca insanı telef ediyorlar gözümüze soka soka. Gel de iyi niyete inan.

Mecliste, parti toplantılarında yumruklaşan erkekleri görünce kadınlar yönetse bu dünyayı mutlaka farklı olur diye düşünür aklımdan geçiririm.

Ama genelleme de yapmak yanlış. Anne şefkatine sahip kadın, sadece egosunu tatmin etmek için kavga etmez mi?

Evet erkeklerin şiddetinden korusun tanrı bizi, ama kadınların da şerri...

Ne olacak böyle mi dönmeye devam edecek devran?

17 Kasım 2011 Perşembe

sevmiyorum kışı da sonbaharı da

hele bu sene hiç sevmiyorum. kurban bayramını da sevmiyorum artık. tatil yapmadığım için değil, bahsetmiştim ya kanser teşhisi konan arkadaşımı, hemen 1 hafta içinde ameliyat oldu hatta arefe günü de taburcu oldu. ama kafalarımızın içindeki örümceklerin dağılması epey vakit alacak sanırım. bu süre zarfında bir iki tespitim oldu;

- doktorla mutlaka sakin, kafası allak bullak olmamış biri konuşmalı. yanlış anlamalar öldürücü derecede olabilir. doktora sorduğu soruya "biz 8-10 yıl istatistik bilgilerini biliriz, sonrası kayıt altına alınmaz" lafını, 8-10 yıl ömrü kaldı diye yorumlarsa hastanın annesi, herkes kafasına balyoz yemişe döner. mazallah :(

- hastahane pencerelerinin tamamı sabit diye vır vır etmiştim, bu yanlış anlaşma olayından sonra neden sabit oldukları dank etti!

- mutlaka özel sağlık sigortası yaptırılmalı. en azından yatarak tedavi için. profesör ve ilk tahlil masraflarını ödemesini saymazsak, hasta taburcu olurken imza atarak çıktı, 20 milyara imza atmak ne demek? üstelik daha kemoterapi ve radyoterapi masrafları da var!

- şeker ve her türlü işlenmiş/paketlenmiş gıda sadece kemoterapi göreceklerin değil aslında hepimizin hayatından uzaklaştırılmalı. hele de çocuklar !!!

haftaya kemoterapi başlayacak. orta şiddette ilaç kullanılacak, toplam 12 seans. ilk seanslar 21 günde bir, sonra haftada bir.

saçlar dökülecek. peruk alınacak cumartesi günü, bir kaç tane de bere...

dr. haftada üç kez balık demiş, en az 300 gr da et haftada. kilo almayacak, yürüyüş yapabilir.

böyleyken böyle.
dedim ya sevmiyorum kışı da sonbaharı da...

27 Ekim 2011 Perşembe

kansersiniz...


Salı günü memesindeki kitle için doktora gitti arkadaşım. 40 yaş altı olmasına rağmen hemen mamografi yapıldı, sonucu rapora dönüşmeden iğne ile parça alındı ve patalojiye gönderildi doktor tarafından. ( ki biz o doktora tapıyoruz, resmen inatla uğraştı )

Pataloji bir kaç gün sürermiş ama doktor üzerinden bir gün geçmeden, çarşamba öğlen, aradı. Hastahaneye davet etti ve yüzüne söyledi " pataloji sonucu kötü, karar vermeniz gerek. ya göğsün tamamı alınacak ya da içi boşaltılacak "

İnsan böyle bir durumda nasıl korur metanetini? Nasıl hakim olur ki boğazının düğüm düğüm olmasına?

Bugün sadece 3.gün ve bir dolu doktora daha danışıldı. Yarın sabah pet ct denen bir analiz yapılacak. Yayılmış mı, nereden başlamış, kaçıncı aşamadaymış...

İlk anın şaşkınlığı geçti, yerini şimdi kesif bir korku ve öfke kapladı.

Aklıma gelen her şeye küfrediyorum şu anda. İsyan değil, insan hayatı ile oynayan herkese her şeye küfrediyorum, çınlasın kulakları!

Resim de google'dan. Pek fena resimler var pek :(

pembe domates ağı

Hastalardan öğrendiklerim de yazmış pembe domates ve pembe domates ağı'nı
Buradan...

7 Ekim 2011 Cuma

banyodaki sağnak yağış bitecek galiba :)

Aşağıdaki metni yazıp imzaladım. Akşam binanın giriş panosunda aidat listesinin yanına astım.

Sabah ev sahibi telefon etti. Kiracı hanım yazıyı görmüş, anahtarı yan komşuma bırakacakmış. Hafta sonu usta gelsin tamirat yapılsın diye :)

Söz hep uçtu, bir yazı yazdım yüzüm gülecek galiba...

... APARTMANI

YÖNETİMİ VE KAT MALİKLERİ DİKKATİNE

24.Temmuz 2011 tarihinde zemin kat 3 numaralı daireye taşındım.

Bu tarihten hemen önce eski evsahibesi Y... Hanım’ın uyarısı ile banyoda üst kattan kaynaklı hafif bir sızıntı tespit edildi.

Ağustos ayında durumu ev sahibi E... Bey’e ve bilgisi olması için yönetime ilettim.

E... Bey sağ olsunlar gayet gösterdiler ancak sorun çeşitli müdahalelere rağmen çözülmedi.

Şimdi bir başka bir usta ile problem giderilmek isteniyor ancak bu sefer de dairenin kiracısı B... Hanım’a ulaşılamıyor.

Kendisinin eve geliş gidişini yakalamaya çalışıyoruz, E... Bey de sürekli telefon ile aradığını belirtiyor ancak sonuç yok.

Akıntı hemen her gün sabaha karşı basıncın yükseldiği zaman başlıyor.

Şu anda yaklaşık olarak tavanda 2,50 metre x 1,50 metre boyutuna ulaştı ve damlalar halinde yağıyor.

Aynı durumu binanın bodrum katında kolon kiriş bağlantılarında da tespit ettik.

Bu yaştaki bir bina için malzemenin bu kadar çalışmasına asla izin verilmeyeceğini herkes bilir.

Kadıköy Belediyesi’ne şikayet için başvurmadan veya sigorta şirketini devreye sokmaya gerek kalmadan kiracının bu durum ile ilgili “LÜTFEN” yardımcı olmasını ve sorunun bir an önce çözülmesini rica ediyorum.

Bu konuda kolaylaştırıcı olarak yönetimi de göreve davet ediyorum, zira konu tüm apartmanı dolaylı olarak etkileyecektir.

Nalan CANTAV

05.10.2011

......

Böyleyken böyle :)

5 Ekim 2011 Çarşamba

dertliyim bu sıralar

Demiştim ya, taşındım temmuz sonu. İnsan kendi evine taşınınca "oh" der değil mi?
Her zaman değilmiş, öğrendim :(

Efenim şöyleyken şöyle;

Taşınma arifesinde banyoda üst kattan az bir akıntı vardı, üst katın ev sahibine bir de yan komşuma ( üst kattaki beyin akrabasıymış ) haber verdim.

Ev sahibi iyi niyetli, babamla adaş, gayet kibar nazik bir adam. Ama gel gelelim ne yapıldıysa sorun çözülmedi.

İlk gelen tesisatçı yukarıdaki banyonun giderine yapmış bir şeyler ama kuru kalması lazım dikkat edin demiş.

Üst kat kiracısı bayan tam anlamıyla cinayete teşebbüs ettirecek cinsten. Umursamamış, haliyle dikiş tutmamış yapılan iş.

Benim banyo anlayacağınız 2 aydır sağnak yağışlı. Sabaha karşı 4 sıraları başlıyor yağış, sabah 8'e kadar devam :(

Şimdi ev sahibi sürekli arıyor, sabah apartmana gelip evde mi diye kontrol ediyor ama kiracı hiiiç umuru değil. Eve gelmiyor, ev sahibinin de telefonlarına tenezzül edip cevap vermiyor. anahtar bırakmayı da daha önce reddetmiş.

Şimdi katil olmamam için bana önerisi olan var mıdır?

Ben bir iki olasılık araştırdım,

1. Sigorta şirketine danıştım. Eksper gelir, tamirat sizin banyonuzda yapılır, ama akıntı devam edeceği için sorun çözülmez dediler. Tüm giderler de kusur üst katta bulunursa üst katın ev sahibine rücu edilirmiş.

2. Belediyeye şikayet etmek de mümkün. Ama her halikarda kimse kapısını zorla açıp da kadının evinde tamirat yapamaz diyorlar. Bu arada gelecek cezayı da yine ev sahibi ödemek zorunda kalır, ama sorunun çözümüne katkısı olmaz.

Tıkandım kaldım. Siyanür salıcam kadının kapısından tutun beni...

4 Ekim 2011 Salı

New York Şehri'nin İşgal Beyanıdır...

New York Şehri’nin İşgal Beyanıdır
29 Eylül 2011
http://nycga.cc/2011/09/30/declaration-of-the-occupation-of-new-york-city/

Kitlesel adaletsizlik hissini ifade etmek üzere dayanışırken, neyin bizi bir araya getirdiğini unutmamalıyız. Şirketler tarafından haksızlığa uğradığını hisseden tüm insanlar onların müttefikleri olduğumuzu bilsinler diye yazıyoruz.


Bir halk olarak, bir arada, insan ırkının geleceğinin bireylerin işbirliğine bağlı olduğu hakikatını kabul edelim; düzenimiz haklarımızı korumalıdır; eğer bu düzen çürümüşse kendi ve komşularının haklarını korumak bireylere aittir; ve demokratik bir hükümet, haklı gücünü halktan alır, ancak şirketler halktan ve topraktan servet ayıklamanın peşine düşer ve süreç ekonomik bir güç tarafından belirlenirse, hakiki demokrasi gerçekleşemez. Biz, karlarını insanlarla, çıkarlarını adaletle ve baskıyı eşitlikle değiştiren şirketlerin hükümetlerimizi idare ettikleri bir zamanda geliyoruz size. Biz bu gerçeklerin bilinmesi için barışçıl usullerle toplandık, ki hakkımızdır.

Onlar, ipoteklerinde olmayan evlerimizi yasadışı yöntemlerle haczettiler.

Onlar, tek bir ceza dahi almaksızın vergi mükelleflerinin paralarıyla şirketleri kurtardılar ve yöneticilerine fahiş ikramiyeler vermeye devam ettiler.


Onlar, işyerinde eşitsizliği ve ayrımcılığı, yaş, ırk, cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim üzerinden süregelir kıldılar.

Onlar, gıdamızı umursamazca zehirlediler ve tarımsal düzeni tekelleştirerek baltaladılar.

Onlar, sayısız hayvanı kapatıp, zalimce davranıp, işkence etmekten kar ettiler ve sonra bu uygulamalarını gözümüze baka baka örtbas ettiler.

Onlar, daha iyi ücret ve güvenli çalışma koşulları için pazarlık hakkını çalışanlardan her fırsatta çalmaya baktılar.

Onlar, öğrencileri, aslen insani bir hak olmasına rağmen, aldıkları eğitim karşılığında on binlerce dolar borçlandırarak adeta rehin aldılar.


Onlar, ihtiyaç duydukları emeği her fırsatta şirket dışından temin ettikleri halde iş bu emeğin karşılığında ücret ve sağlık sigortası ödemeye geldiğinde yaptıkları kesintilere hizmetin temin yöntemini sebep gösterdiler .

Onlar, hukuken insanlarla aynı haklara sahip olmak üzere mahkemeleri yönlendirirken, kendilerini sorumluluk ve kusurlardan feragat ettirdiler.

Onlar, sağlık sigortalarının onlara yüklediği sorumluluklarından kaçmak için milyonlarca doları hukuk birimlerine harcadılar.

Onlar, mahremiyetimizi bir malmış gibi sattılar.

Onlar, basın özgürlüğünü engellemek için asker ve polis güçlerini kullandılar.


Onlar, peşinde oldukları kar için, yaşamlarımızı tehlikeye sokan hatalı ürünleri bile bile geri çekmediler.

Onlar, sebep oldukları ve olmaya devam ettikleri muazzam başarısızlığa rağmen hala ekonomik politikaları belirlemeye devam etmekteler.

Onlar, işleyişlerini düzenlemekle sorumlu olan siyasetçilere, büyük miktarda para bağışlarında bulundular.

Onlar, bizleri petrole bağımlı tutmak için alternatif enerji formlarını engellemeye devam ediyorlar.

Onlar, halihazırda büyük karlar getirmiş yatırımlarını korumak arzusuyla, insanların hayatlarını kurtaracak, acılarından arındıracak markasız ilaçların önünde engel durmaktalar hala.

Onlar, petrol sızıntılarını, kazaları, kusurlu muhasebelerini ve etkisiz maddeleri daha çok kar etmek arzusuyla ve kasıtlı olarak örtbas ediyorlar.

Onlar, medya üzerindeki hakimiyetlerini, insanları yanlış bilgilendirilmiş ve korku içinde tutmak için kullanıyorlar.

Onlar, suçlu oldukları konusunda ciddi şüpheler oluştuğunda bile, mahpusları özel anlaşmalarla öldürtmeyi kabul ettiler.


Onlar, yurtiçinde ve yurtdışında sömürgeciliği sürdürdüler.

Onlar, masum sivillerin işkenceye maruz kalmalarına ve öldürülmelerinde ortak oldular.

Onlar, devletten alacakları büyük ihaleler karşılığında kitle imha silahları üretmeye devam ediyorlar. *

Dünyanın tüm insanlarına,

Biz, Liberty Square’deki Wall Street’i ele geçiren New York Şehri Genel Meclisi, sizi, gücünüzü göstermeye çağırıyoruz.


Barışçıl toplanma hakkınızı kullanın; kamusal alanı işgal edin; sorunlarımızı çözmeye yönelik süreci başlatın ve herkesin erişebileceği çözümler üretin.


Doğrudan demokrasi ruhu içinde eylem gösteren tüm topluluk ve grupların kullanımına destek, belgeleme ve kaynaklarımızın tümünü sunarız.

Bize katılın ve sesinizi duyurun!

* Bunlar yegane şikayetlerimiz değildir.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

gece dalışı

Hafta sonu Çeşme yolları taştan. Ne o gece dalışı yapacak bu bünye. Ama ne gam. Kırk yılda bir oruç tutacağım tuttu. Bandırma'da annemin yanındaydım tabi geçen hafta kim korkar hain kurttan. Ama öyle değil kazın ayağı, zira oruçtan iyice susamışken bir de pazara 5 sefer çıkartma yapınca dilim damağım kurudu ki ne kuruma. ( malum pazar alışverişi bir nev-i talan şeklinde oldu. kışlık hazırlık hem de bir kaç eve. bamyalar, kilolarca domates, derin dondurucuya patlıcan bile girdi o derece! )

Pazarı tavaf ettiğimiz akşam iftar 5 devasa bardak dolusu soğuk su ve çıngıllı dediğimiz mantı. O kadar soğuk suyu devirince sabah kalmadan boğazım bomba kıvamına ulaştı :(
Bu işleri tam bir hafta önce becerdim. Sonrası eczacı çırağı gibi geçti. Antiboyik, vitamin, bol bulamaç pastil. Tek sebebi gece dalışı :)

Ama değdi gözümü karartıp gitmeme.

ilk gün ( Cumartesi sabah 11:09 ) gece yolculuğu sonrası bir de boğazımın etkisiyle kulak eşitleyemedim. Sağ kulağımda sızı, dalışı yapamadan tıs tıs tekneye döndüm. Oysa tam da vazgeçip geri dönerken eşitlendi kulak :)

Akşama bol enerji depolamak için teknede arizona kertenkelesi gibi yattım. Kafamda kocaman bi bere, neredeyse boynuma kadar inik, üstümde peştemal boğazıma kadar çekili güneşin altında uyudum. Heryerim kapalı olduğu halde yanmayı da becerdim, dalış elbiselerini giymek zulum oldu.

Akşama kadar dalış yapmadık, gece dalışı yapmayacak olanları marinaya geri götürüp nevaleyi alıp dalış noktasına geri döndük. ( çeşme/no name )

Mangal yandı, keyifle sallana sallana yedik, yaladık yuttuk.

Akşam 21:00'e kadar bekledik. Güneş tamamen gitti, yıldızlar göz kırpmaya başladı. Bütün gün haldır haldır esen rüzgar dindi, tatlı bir meltem. Karnımız tok sırtımız pek, kim girecek şimdi soğuk suya gecenin köründe?

Atladık suya, önce brifing ama. Kim kiminle budy, takip sırası. Bir daha kuyruk olmam, hemen şoför arkası isterim. Korku filmi gibi, geriden jaws aha geldi aha gelecek :)

Ahtapot gördük iki tane, bir de hemen dalış başında müren. ama ben göremedim müren falan, dalışın yarısı korkmakla geçtiğinden. Ben gerilim filmi bile seyredemem, gittim orta yerinde oynadım :)

Korkum geçtikten sonra keyif almaya bile başladım, bir kayayı dönünce teknenin su altına verdiği müziği duyunca da ohhh çektim derinden.

Dalışın ortasında diğer gruptan kopup bizim yanımızda biten bir arkadaşın ortada sıçan misali şaşkın videosu bile var, izle izle göbek çatlacak cinsten.

Ne gerek var gece dalışına canım derken şimdi diyorum ki daha sık yapmak lazım bu işi. Paralize olmuş balıklarla göz göze pek güzel, ahtapotlar başka türlü nasıl dans eder de ben de huşu içinde seyrederim ki?

...

12 Temmuz 2011 Salı

Bodrum Bodrum...



Zannetmeyin Bodrum gecelerine aktım da ondan mırıldanıyorum.
Hayır ucundan bir girdik gecenin içine ama ertesi gün dalış var, fazla yaymadan toparlandık :)
Akşam 8 Kızıltoprak Ayışığı kalkış, patilerim popoma vura vura koştum. Cuma akşamı o saatte taksi durağına telefon etmeyin vakit kaybı.
Hem insanın yüreği de hop ediyo. Eyvahlar olsun kaldık, kaçırdık dalışı diye. Gerek yok, bünyeye zarar.
Kapının önünden vızır vızır geçiyo taksiler, atladım yetiştim.
Bodrum candır. Ne kadar canına okumaya çalışırlarsa kar değil, elleri kırılsın ama yine de ortalığı betona kesiyorlar her daim.
Denizle insanı ayırmak için inşa edilmiş koca koca duvarlar, kim kalıyor ki bu dünyaya kazık çakıp.
Ulan diyorum içimden, bundan 5000 yıl önce de yaşadı insanlar burada. Ondan beridir doydu insanoğlu güneşe de denize de. Kimin malını kimden kaçırıyorsun?
İlk gün dalıştan önce ( yaklaşık 11 saat yoldan sonra ) Bafa Gölü'ne nazır mis gibi kahvaltı. ama illa kızarmış ekmek. Oh!
Cumartesi sabah dalışı "check dive". Malum kim ne durumda kontrol amaçlı. Ama kilo almak iyi gelmemiş ki elbise kastıkça kastı. Üstelik 3 mm. Millet 5 mm + 5 mm giyiyor, beni 3 mm delirtti.
Ayaklarıma kramplar giriyor habire, tekneye çıkınca elbiseyi üzerimden atamıyorum, deseni çıkmış derime. Brrr.
İkinci gün kafam çalıştı neyse, 0,5 mm elbise içine de bir içlik. OHHHH. Dünya varmış meğer.
32 metrede uçak batığı, bol bol orfoz ve yavruları. Bir de akyalar ama bir tane baba akya gördüm, resmen ne oluyo demeden kıvrıldı gitti uçurumun kenarından.
Ben resifin biraz uzağındaydım o yüzden göz ucuyla görebildim. Bilmem arkamdakiler görebildi mi?
Saygılar bizden baba akya'ya.
Resimlerin ilkinde en sağda palet çırpan ben. İkincisinde de zincirlik deli izlenimi verir gibi zincire doğru uzanan yine ben!
Dua ediyorum hem sağlık hem bereket için. Ama son bir yıldır da bol bol dalışlar için :)
Bu arada Bodrum'da henüz apaçi sezonu açılmamış. Efendi efendi gittik rock barımıza, güzel sohbet de ettik, turladık da. Paşa paşa döndük otelimize.

17 Haziran 2011 Cuma

bu kadar zaman sonra


Ne kadar uzun zaman oldu ben buralarda gezmeyeli.

Ama çok üşüdüm Kaş'ta :) 19 Mayıs'ta nefis bir dalış turu oldu. Attık üzerimizdeki pasları. 10 mm elbiseyle dalıyor millet, ben 3mm ile :)

Öbür türlü aşağıda rahat hareket etmem mümkün değil çünkü. Başıma musallat kilolarım yüzünden Apo bana 5 mm elbise aldırmadı. İyi de etti, rahat edemeyeceğimi anladı hem giyip çıkarırken hem de aşağıda palet vururken.

Kaş pek güzel begonvillerle falan ama büyüyor :(

Ticari meta fikri daha da ön plana çıkmaya başlamış, ve sezon herhalde tam olarak açılmadığından mıdır nedir gözle görülür bir eleman eksikliği ve hatta kalitesiz servis üzdü bizleri. Ederinden fazla fiyatlandırma ama düşmeye başlayan kalite.

Yoksa deniz tüm negatif etkileri üzerimizden almaya yeter de artar bile...

Aranızda rüyalara inanan var mı?
Arkadaşımın beni içinde gördüğü bir rüya gerçek oldu zira. Yıllardır kurtulmaya çalıştığım bir saçaklı kooperatif evi vardı, artık yok :) İyi şeyler de oluyor diye düşünmeye başlıyorum sanırım. Zira üzerime bir karamsarlık katmanı yapıştırdı bu kafasına kaya düşesice müteahhit kişisi.

Bu gelişmeyi kutlamak için 9/10 temmuz Bodrum dalışı en uygunudur. Zira Bodrum "can"'dır. Dediysem üstü değil denizin altı daha çok :)

Hazır gelmişken bunca zaman sonra sevdiğim kadınlara selam olsun. Tontini geçmiş gitsin olsun gri/kara bulutlar!
Beste demiş tam da burada, virgülüne noktasına katılmamak elde mi? Bıraksalar kadınlara ne çekip çevirecekler tüm evreni, Allah muhafaza :)

Nemo severken çekilen resmimi kullandım, pek seviyorum zira.

30 Mart 2011 Çarşamba

pembeler çimlenmede

26 mart tarihinde çimlendirme ile başladım. Geç kaldığımın farkındayım ama her iş gibi bunun için de insanın önce ruh halinin dengeli olması gerek. Yoksa alt tarafı bir parça torf ile minnak tohumları buluşturacaksın. Biraz su serpeceksin üstüne de streç geçirdin mi, bitti gitti işte.

Bu kadar basit iş bile gözünde büyür, ağzındaki lokmayı döndürüp duran çocuklar gibi mızıkırsın.

Şükürler olsun ki bahar kendini gösterdi, gündelik olarak da işler daha iyi. Huzur bir parça geri geldi, daha ne ister ki insan. Sağlık ister haklı olarak, biraz şımarınca da para :)

Kuzenimdeki pisilerden havadis var. İlk doğan 4 yavru şimdi dışarıda bahçedeler. Sonradan doğan 4 yavrunun ikisini eve açık pencereden cesaret edip de giren 1 erkek kedi maalesef öldürdü. Evde korumaya alınan kedileri bile ancak bu kadar koruyabildik. Anne de depresyona mı girdi yoksa bir kazaya kurban mı bilemem ama yok ortada :( Diğer anne kalan 2 zavallı bebeğe süt annelik yapıyor. Gel de şaşırma bu işe.

İnsanlar birbirinin gözünü oyarken kediler ders vermekte hepimize de işte anlayana.

Hafta sonu epey verimli geçti. Cumartesi çimlendirme, pazar günü Medex fuarı. Söğütlüçeşme'den Yenibosna'ya kadar metrobüs, kalabalık ama hakkını teslim etmek gerek trafiğe falan takılmadan zzıızzt diye gidiyorsun, pek rahat.

Kendime ciciler de aldım fuardan. Basit bir dalış bilgisayarı ve cici eldivenler.

Sonrası 19 Mayıs'ta Kaş'a :) Buddy'cim duy sesimi.

Annem anneanneme anlatmış laf arasında benim Kaş'a gideceğimden bahsetmiş. Dün telefonla konuştuk da anneannem ne dedi beğenirsiniz " oh sefan olsun dal kızım! ". Uzun ömürler diliyorum 83lük genç hanıma dualarımda. Sağlıklı mutlu...

2 Mart 2011 Çarşamba

beddua

!

Pire için yorgan yakmaktan vazgeçmeyen zihniyetin köküne kıran girsin ( bloguma dokanma manasında )

Budur...

19 Şubat 2011 Cumartesi

yeni bebek kediler



chris yine doğurdu :)
nasıl bir seçim kriteri varsa artık bilemiyorum, bebekleri hep çok güzel oluyor. dışarıda doğurup tek tek kuzenimin odasının penceresine taşımış. patisiyle pıtpıtlayıp sesini duyurmuş.
tabi senaryo yine aynı. dışarısı gece ayaz, bebekler daha 10 günlük bile değiller, gözleri yeni açıldı daha. o yüzden evdeler :)
3 tanesi zindan gibi, hatta birinin yüzü çovçov gibi topalak.
bu arada cemre ve her gün daha da içimi açan hava iyi gelmiş olacak ki, evi otel mevkiinden çıkardım bugün.
bugün temizlik vardı, temizlik kokusunun üstüne nevresim değişimi, o da yetmedi ekmek yapımı. artık tam ölçülü tarifler değil de 3/4 bardak un diyen tarifleri gözümü karartıp deniyorum.
Aysun'un sütünden de bol bulamaç kullandım. tarifte su diyor ama ne gam, ben sadece süt kullandım :)
şöyle ki;
1 paket instanta maya
1 tatlı kaşığı toz şeker
1,5 su bardağı ılık süt
2 tatlı kaşığı silme tuz
3/4 bardak un ( 1 bardağı çavdar unu )

yoğurup 40 dakika beklettikten sonra ikinci yoğurma, un serpilmiş tepsiye ikiye ayırıp somun şekli vererk yerleştirme. biraz ısıtılmış fırında bekletme ( üzerine biraz su serperek )
fırının içinde 20 dakika kabardıktan sonra verevine çizgiler ve biraz süt sürüp üzerine un serpme. 220 derecede 30 dakika.
kokular dayanılmazdı, ben evimi özlemişim :)
daha doğrusu evimde keyifli zaman geçirmeyi.
malum bu aralar hayat pek ekşın.

gerçi bu kadar temizliğin üzerine kalorifer hava yapmış, havasını alayım derken baştan aşağı simsiyah kalorifer suyu oldum amaaan ne gam yahu.
çocukluğumu hatırlattı bana tam tersine güldüm halime. lojmandaki evimizin kalorifer petekleri de demirdökümdü, habire havasını alır arada da böyle baştan aşağı sıçan gibi olurdum :)

karnım tok,sırtım pek uzun lafın kısası.
bu havada dışarıda olanlara sıcak bir çatı altı diliyorum.

1 Şubat 2011 Salı

teknoloji özürlü ben , özürlü teknoloji

öyle böyle özür değil yahu :)

resmini arayıp da bulayım dedim, modelini bile bilemiyorum. seneler boyunca aynı telefonu kullanırım ben, bana göre sadece evet/hayır komutları ve telefon etmek için rakamlar yeterlidir.

ha bir de mecburen sms göndermeyi öğrendim, sütçüm her hafta bana çiftlikte neler olup bittiğini haber veriyor, benim de ağzım kulaklarımda ya da vah vah ederek süt ısmarlamam gerekiyor cevap vererek.

7/24 bağlantıda kalmak işin bir parçası, denizcilik sektörü çalışanları az buçuk kabullenmiştir sanırım, malum gemiler yılbaşında da çalışıyor, bayramda seyranda da...

gelelim benim özürlülüğüme.

bu yeni telefonların - polyanna mantığıyla tabi - "radyosu da aman pek güzelmiş " diyerek içimi soğutuyorum.

pazar günü hatta sabah sabah radyosu eşliğinde hazırladım kahvaltıyı falan. ama ne olduysa pazartesi sabahı oldu. günlük erzağı yükledim, yemek/salata/peynir ıvır,zıvır kapıdan zor attım kendimi dışarıya.

kulaklığı taktım, radyo dinleyerek yürüyeceğim.
- tısss

bozdun,üstelik sadece 24 saat sürdü Nalan! diye kendi kendime kuru kafaları sıralıyorum :(

ne halt ettiğimi anlayıp da düzeltmek kısmı 30 saat sürdü :)

sistem sesini titreşim olarak değiştirmişim, nasıl becerdim o kısım halen muamma.
telefon çalınca çantanın içinde balık gibi kıpır kıpır, o aşk çocuğu modundaki zil sesi de yok. e tabi radyo da çalıyor ama cinlere perilere...

düzelttim, şimdi kulağımda sesiyle yazıyorum. ofiste uzun saatlere eşlik edecek :)

gelelim teknolojinin özürlü olduğu kısma.

bu cihazlar skype sistemini çalıştırdığı iddiası ile alındılar.

ben de yükleyeyim dedim, dün akşam epey cebelleştim. nasa'da profesör olsam bir füze fırlatılırdı o kadar çabaya, neyse en son cihaz üzerinde görünen mesaj aşağı yukarı şu:

" bu telefon skype için uygun değildir, çalışmalarımız sürmektedir. " falan felan

:)

özlemaki'nin dediği gibi taktım kulaklığı, asıldım küreklere, kara göründü ileride. bir tropikal ada, hatta palmiyeler.
ben bu düşüncelerle sırıtırken farkediyorum aslında ofisteyim :)

geçer elbet bu zamanlar da geçer...

21 Ocak 2011 Cuma

ruhu beslemek gerek

Yüzünü hiç görmediğin, telefonda bile sesini duymadığın ama iyi yüreğini hissettiğin bir "dosttan" gelen yılbaşı kartı ne kadar mutlu edebilir insanı?
Ne kadar mutlu etti tarif edemem.
Hayhuyun tam ortasından yine böyle tanışamadığın bir "dosttan" gelen ses yok senden emaili gülümsetir mi insanı?
" İyi ki varsınız " dedittirir mi adama yahu?
:)
Kasımda o cennet alemden dönüşüm kadar içine düştüğüm girdap da bir o kadar muhteşem oldu.
İş, güç başımı alamadığım, nefes alamadığımı hissettiğim zamanlar gırla.
Ama ne ilginçtir ki depresyon ilaçlarına falan sarılmadan kendi kendimi telkin yoluyla dayanmaya çalışıyorum. Bu kadar süre dayanacağımı tahmin edemezdim. Boşuna dememiş atalarımız, sabır taşı olsaydı çatlardı, ama insanoğlu dayanıyormuş bu kadarına...
Sabahları kendimi şarj edip geliyorum, elbet geri dönecek huzurlu günler. Eh bir de havalar düzelsin, o zaman azot da şarj edicem bünyeye.
O zamana kadar iyi ki var uzak dostlarım !!!