15 Temmuz 2014 Salı

Burgazada. Sanki İstanbul'da değil.

Ankara'dan kuzenim geldiğinde ilk kez gittik. Hep Büyükada idi istikamet, iyi de etmişiz çevirmişiz ibreyi bu sefer dedik. Pek huzurlu, sanki İstanbul değil :)
Sonra annem ve babam da geldiğinde hafta sonu erken gidip dönmüştük. Sahilde tam da burada çay içtik, biraz ileride de balıklarımızı yedik misler gibi.


Denizin hemen kıyısında çayını yudumla dilersen, ya da gayet güzel kahvaltıları da var. Üstelik denize sıfır kahvaltı fiyatı da hiç fena değil ( 25 tl/kişi başı ) Hemen karşı sahilde egzos kokusu, korna sesi ile tıkınırken daha mı iyi?

Temmuzun ilk haftası ben burada denize de girerim iddiamı ispatlamak için bir keşif seferi bile yaptık :) Kalpazankaya'yı duymuştum, iddia edildiği kadar da varmış bana göre. Rüzgarsız, tertemiz denizi. Sabah biraz deniz anası var, ama o kadar kusur kadı kızında da var.

Şezlong ve şemsiye kiralanabilir. Ama taş zemin beni bozmaz derseniz bir örtü de idare edebilir, sadece şemsiye de alınabilir. ( Şezlong 10 tl, şemsiye 5 tl )

Denize girilen yerde bir küçük market var. Her tür ıvır zıvır mevcut. Miller şişe 8 tl, ben yasağı deldim kendime bir şişe hediye ettim :)





Sabah biz kahvaltımızı edip de geldiğimizde sadece iki bayan vardı sahilde, sanırım ramazan olmasının da avantajı var. Kalabalığa kesmeden gidin derim.

Yukarıda bir de restoran var. Rezervasyon yaparsanız önceden ancak o zaman en kıyıdaki masalarda denize baka baka yersiniz. Gerçi yemeye değecek yemek de yok :( Bu kadar güzel manzara karşısında vasat meze ve pişmemiş köfte yemek çok acı. Buraya bir daha gelirsem sırt çantasında her tür yiyeceğimi getirir, içeceğimi küçük marketten alırım. Burada yemek yemeye değmez. Onun yerine merkezde sahilde yemek yemek kesinlikle daha mantıklı. Denizden çıkın, tabana kuvvet motor ve vapurun yanaştığı sahile.


Kalpazankaya restoran pek cici masaları, iskemleleri. Bir de aşağıdan görüntüsü.
Giderken mesafeyi bilmediğimizden, biraz da abartıldığından faytona bindik. Bana kalsa binmem, yürürüm. Bir dahaki sefere ısrarcı olmak niyetim. Hatta siz binin ben yürürüm diyebilirim :)

Bu da fayton yolcusu Nalan... Sanki çok zor bir makamda şarkı söyler gibi :)




Dönüşü tabii ki tabanvay yaptık. Bana bu kadar hareketsizlik fazla, bünyeme zarar. Döndük yine çay bahçemize. Mis gibi köpüklü birer kahvemizi içtik.

İnanın bu hafta sonu bana zamandan çalınmış gibi geldi. Zaman durdu, İstanbul'un canına okuyan çarktan kurtuldum hissi yarattı.
Deniz, güneş candır :)

Asıl sürpriz adada sabah ayak basmamızla Leo'yu görmem oldu. Fransa nere Burgazada nere. Beste ve yakışıklı Leo adada!!
Arkamızdan Kalpazankaya'ya geldiler. Korsan Leo denizde çok çalıştı, yüzme denemeleri yaptı. Biz de alkışı hiç eksik etmedik :)
Dünya küçük, evren iyilik dolu.
Çıkın evden, bu hafta sonu siz de bir ada sefası hediye edin kendinize :)


6 Haziran 2014 Cuma

zenginlik kime göre, nasıl?


Şimdi sorsam herkesin kendine göre bir zenginlik tanımlaması vardır elbet.
Hatta aynı kişinin yaşına, yaşadıklarına bağlı olarak bu konudaki düşünceleri evrilmiş bile olabilir.

Belki 20 yıl önce "şu kadar para" dediysem; pis bir bataklık gibi bir anda ortaya çıkan habis hastalık sonrası "oh çok şükür, sağlık" diyebilirim.

Bu fotoğraf da bana zenginliği çağrıştırıyor. Çünkü içinde sağlık, sevgi ve adalet barındırıyor. Şifa dağıtan kadın elleri var bunlarda. Her şeyden önemlisi " g e r ç e k " bunlar. Bilmem bu kelimede size neler anlatıyor?

Sütüm malum yıllardır Aysun'dan. Kaynadı, kaymağı sıyıldı, mayalandı-uyudu-uyandı. Tam damağıma layık hafif ekşi yoğurt oldu. Pek azını da ayırdım, içmek için.

Zeytinyağı da Saltuksoylar'dan alıyorum salataya ve ekmek banmaya :) Bu sefer denemek için Bilecik/Gölpazarı'ndan geldi. Üzerine biraz kekik, bolca pul biber. Onlar da Üç Elma'dan. Ayrıca bulgur, un, tuz, sirke de geliyor oradan.

Balı Fethiye'de Refikler Çiftliği'nden, Tipi Hanım'dan ve Gölpazarı Bedriye Hanım'dan alıyorum. Hepsinde de aroma nefis, damak çatlatan tatlar :)

Ekmek yine Bedriye Hanım'dan, ekşi maya, tam buğday unundan. Sabun da ondan, kostiksiz. Evde banyoda el sabunlamak için, saçımı yıkamak için ve hatta bulaşıklar için aynı sabunu kullanıyorum! Saç kremi falan yok, saçlarım yumuşacık :) O televizyonda gördüğünüz reklamlar yalan dolan yahu :)

Kendi ekşi mayamı da başlatıp besleyip ekmek yapmaya devam etmeliyim. Ev o zaman gerçek bir ev oluyor bana göre.

O ortadaki otlar da balkonumdan kuzu kulağı! Bir demet taze kuzu kulağına tapabilirim, o kadar çok seviyorum!

Sizlerin de zenginliği bol, daim olsun...

Sevgiyle.

2 Haziran 2014 Pazartesi

özlemişim

Enikonu özlemişim yahu.
Özene özene yazmayı, evirip çevirip okumayı.
İyice hızlı yaşa genç öl moduna girmişi ben. Çalış çalış nereye kadar, emekli olunca madalya parlatırım artık. öğğğh.

Yaz geldi, ben şu yüzgeçlerimi ıslatayım da size anlatayım bari :)

3 Aralık 2013 Salı

Endonezya da cennetmiş, gidip görmek de varmış!

Evet, Endonezya cennet. Mutlaka kötü tarafları da vardır, ama illa ki korunması gereken bakir denebilecek bir cennet, en azından ben yeşili içtim içtim kanamadım. 


Hatta aramızda soğuk espriler bile döndü. El Teyyip ve şakşakçıları burayı 1 haftada betona çevirir diye, tüylerimiz diken diken oldu hepimizin! Mazallah...



22 kasım/2 aralık tarihleri arasında Papua Explorers Resort/Raja Ampat'ta kaldık. Daldık, çıktık, çokça yedik, cennet kuşlarının peşinde, mangrow ve yağmur ormanlarının içinde şelaleye kadar çıktık. Dünya güzeli mantar adaları ve yarasa mağaralarını gördük.



Mantaları elimizi uzatıp deniz yüzeyinde sevecek gibi hissettik, eagle ray ( kartal yüzlü vatoz ) görüp manta zannettik. Yani manta kadar büyük vatoz mu olur, el insaf!!!



Ayak bastığımız iskele bu, cennete hoş geldiniz der gibi.






Papua evi tarzı odalarımızın tüm fotolarına buradan bakın lütfen, sürgü kapıyı açıp balkona çıkıp da kendi iskelesinden denize girmek ne güzel bir şeymiş :)




Bu da odamızın arka kısmı ve her sabah merhaba diyen kelebeğimiz. Sabaha kadar uyutmayan ördeklerimiz de bunlar, takdim ederiz. Tunç'un yılbaşı için portakallı ördek planları var!














Bu da kısa kuyruklu oğlumuz :) Mutfak personeli çağırınca yuvarlana yuvarlana koşturuyor.






Tam karşıdaki konik tavanlı yapı restoran, dalış sonraları internete girmek için koştuğumuz mekan, sabah 04:30'da cennet kuşuna gitmek için toplandığımız yer.





Bu da sabah 04:30'da toplanıp, köyün muhtarı kuşçu baba lakaplı yerli ile orman içi patikadan tepeye tırmanıp, caanım cennet kuşlarının danslarını seyretmiş mutlu Nalan. Ne ter döktük, ama değdi. Uyarılara rağmen ayağıma düzgün bir pabuç getirmeyi atladım. Dalış ayakkabılarımı geceden odaya alıp havlu içinde kuruttum.Ayağıma çorap, üstüne çetik sonra da dalış ayakkabılarını giydim, ama parkur benim korktuğum kadar zor değildi. Sonradan öğrendim ki daha zorlu bir yürüme yolu daha varmış.



Cennet kuşları çook yukarılarda dans ediyorlar, ama gidip görmeden gelmemek şart!






Orman içi yolu böyle, çıkarken neredeyse zifir karanlık. Dalış fenerleri yardımıyla çıktık.






Kuşçu baba bu. Köye döndük artık, genişçe derenin üzerindeki iskeledeyiz. Ve sonra dere kenarındaki evler.







Kesif bir fakirlik hakim. Ama mutsuz değiller, en azından öyle görünmüyorlar. Bu resort kısmen onlar için iş kapısı olmuş. İnşaat işini öğrenmişler, geliştirmişler. Başka köylerden iskele yapımı için teklif alıyorlar. Ama yine de zor şartları var kabul etmek gerek. Hiç adadan ayrılmayıp yakındaki şehri görmemiş olanları var. Hangisi iyi hangisi kötü gerçi bilemedim ben...



Bu da köydeki kilise ve okul. Biz geçerken çocuklar dersteydi. Çocuk her yerde çok güzel :) Hele bunlar daha bir güzel!









Bu badim ve hocam. Güle oynaya gidiyoruz dalışa. Sonra da dilimiz dışarıda çıkıyoruz. Tabi kondisyon sıfır, maşallah badimin de benim de en az 10 kg fazlamız var. Akıntı bizi telef ediyor. Olsun ben yine de bayılıyorum akıntıya, itiraf ediyorum. Apo sağolsun kendi gittiği yetmiyor akıntıda, Aslı adında yeni başlayan arkadaşımızı da akıntı kancası ile çekiyor o deli akıntıda.



Düşünün, yeni başlamış dalgıç; ben o akıntıda palete basıp gidemiyorum. Yanımdan tıkır tıkır geçiyor. Akıntı kancasının bağlantısını görmesem hasedimden çatlayacaktım, meğer Apo çekiyormuş onu yahu!




Mantar adalarının arasından deniz analarının olduğu göle gidiyoruz, denizle bağlantısı var ve görüş çok düşük. Gölde deniz analarının arasında max 5 metreye dalış yapılıyor, kıyıda da mercanlar. 

Ben çok hoşlanmadım açıkçası, görüş çok düşük olduğu için çıktım sudan. Keyifle etrafı seyrettim, tekneden inip suda eğlendim benim gibi mızıkıp çıkanlarla.



Sığ suda mercanları görün, tekne giderken mutlaka başında bir gözcü var. Dümen başındakini yönlendiriyor. Yoksa bu sığda hem pervaneyi, motoru hem de canım mercanı parçalamak işten değil.






Bu da öğlen yemeklerinden biri. Nefis sebze çorbası, haşlanmış sebze, salata, domatesli sos bir de balık ama ne balık!




Çok yedim çok. Aman nasıl olursa dalıyorum deyip :)
Aşçının hiç mi suçu yok?
Ne yemekler yaptı arkadaş, bi de güler yüzlü. Teşekkürleri alınca pür neşe :)


Bu da Puti. Küçük dişi pisi. Badimin yanında uyumuş :)





Bu "The Passage" dalış noktasının breefing resmi. Anlatan dalış liderimiz. Mercanlar konusunda pek hassas, paletini yakalamasın mercanın üstünde, e öyle de olması gerek. Bizim gibi dikkatsizlerin yanında umursamazlar da var, nasıl başa çıksın zavallı mercanlar.



The Passage, Gam adası ve Waigeo Adası arasında doğal bir kanal, şiddetli akıntısı ve doğal olarak çokça büyük deniz canlısının geçiş yeri.



Bu dalış noktası zor, zira akıntı şiddetli ve kıyılardaki nispeten korunaklı yerlere ulaşmak için deli akıntıya karşı gitmek gerek. Biz ilk akıntıda gücümüzü yitirip çıktık.


İlerideki zorlu etapları göremedim. Görmek isterdim, hem de çok :) 




Efenim, bu Cape Kri dalışı öncesi dersimi çalışırken öğle yemeğim. Et nefis ama yanındaki biber sosu yıktı geçti!! Böyle sos yemedim ben, acı sevmeyiz diyenler bile mecbur kaldı denedi.







Cape Kri, Kri adasının tam burnu; biz daldığımızda akıntı da güzeldi. tüm akıntının birleştiği ve dağıldığı resifin ucuna kadar akıntıya karşı yüzdük. Dalışın sonu nefisti. Akıntının resife vurduğu yer ve başımızın üstü balık kaynıyordu. Neredeyse devam etmek için kovalamak gerekiyordu balıkları. Akıntının resife vurduğu yerde ise köpekbalığı ve devriye gezen iki orkinos ile daha bir sürü balık. Dalış lideri sormasa 50 bar havam kaldığını fark etmem mümkün değil, sarhoş olmuş gibiydim balıklardan. Emniyet beklemesi için Apo ile beni gönderdi Ros ( dalış liderimiz ) Mercan üzerinde kayarak bekleme yaptık ve resiften açıkta işaret sosisini açarak tekneye yerimizi gösterdik. Böyle yerlere çift tüple dalmak mümkün olsa keşke :P



Mangrow ormanından yağmur ormanına geçip şelaleyi görmek için son gün seçildi. Sabahtan iki dalış yaptık, ikinci dalış 12 m max planlandı. Zira dalış sonrası uçuş yasağımız var. Pazar sabah 10:45 ilk uçuş.



Bu köyden şelaleye gidiş için bir nev-i izin alındı, biz de fırsat bu fırsat resimledik.










Mangrow ormanına girdik. Kökleri denizin içinde ve sürekli yağmur alan bir orman. Biz gelmeden yaklaşık 2 saat önce yağmur yağmış ve normalde sakin olan şelale delirmiş.








Kayığı ile gelen bu mangrow ormanı, yağmur ormanı ve şelalenin sahibiymiş. E zengindir o zaman dedik, değilmiş!?



Köklerin güzelliğine bakın.




Delirmiş şelale. Suyun kuvvetini orada olup da hissetmek gerek.






Yerliler korkusuz, nasıl da tırmandılar o deli akan suya rağmen :)




Yağmur ormanında bir minnak kurbağa





Bu da dönüş yolunda bir Hint fakiri. Cakarta havalimanında bekliyor, Singapur'a kadar uçakta yatacak, sonra İstanbul'a kadar 11,5 saat ara dörtlüde yaşam savaşı verecek.





Rota çok uzun, bezdirici ama yine olsun yine giderim.
Bu sefer en az 10 gün kalmak için giderim. 30 + 32 saat yol başka türlü çekilir mi?



Kendime notlarım da var, unutuyor insan.



- Rota İstanbul/Singapur/Cakarta/Makassar/Sorong ve sonra tekne transfer. Bir daha gidersem Cakarta/Sorong direk uçuş isterim. Hatta Singapur'dan direk Sorong uçuşu olsa :)



- Yol ile birlikte 1 hafta çok yorucu, yeterince dalış yapmak ve etrafı da gezebilmek için en az 4 gün daha eklemek gerek. Ah rüyalar gerçek olsaaa



- Resim çekmek ve aynı anda teknede ya da ormanda olmak çok zor, haydi resim resim diye inleyen arkadaşlarına gitmeden önce anlat



- Gsm operatöründen hiç yurtdışı paketi falan alma. Cakarta'dan kesik kesik sesini duyurmak mümkün, onun dışında adada uydu interneti var, onunla iletişim kurmak mümkün. Zaten dönüşte Cakarta'dan aradım çıktık yola diye, saat farkını falan unutmuş bizimkiler kurdeşen dökmüşler ben İstanbul'da telefonu açana kadar.



- Elektronik ıvır zıvıra ihtiyaç varsa Singapur uygun ama bekleme kısa. Dönüşte almak için gitmeden önce güzelce araştır, bavullarını birine teslim et, depar at, ne gerekiyorsa al gel. 

Şöyle ki 16 gb gümüş iphone 5s aralık başı fiyatı 1530 tl civarı. Türkiye'de bizi iyi sağıyorlar, oh valla.


- Türk Hava Yolları toptan soyguncu. Sakın dalış malzemesi olduğunu söyleme, 20 kg sınırını aşma, yükte hafif pahada ağır hazırlan. Bir tane regülatöre extra 60 euro geçirmeye çalışıyorlar. Her 1 kg fazla bagaj için de 20 dolar. TSSF boş adamlar kulübü, neden kendi ülkesinin dalıcıları için Thy ile anlaşma yapmıyor?

İngiltere'de elin dalgıcı brövesini gösterince extra 10 kg hak kazanırken biz takla atıyoruz.


- Endonezya vize noktaları ve kontuarda bile dikkat et, hiç çaktırmadan 5 dolar 10 dolar çarpmaya çalışıyorlar günahları boyunlarına, paranı pulunu iyi say. Üstelik ruphia sınırlı bozdurduysan paranın üstünü unutma sıkıntı olmasın.



- Cakarta dış hatlar kısmı hariç hiç bir yerde kredi kartı ya da dolar geçmiyor, ne kadar alış veriş planlıyorsan o kadar ruphia bozdurmayı unutma. 10.000 ruphia = 1 dolar civarı.



Gözümü kapatınca hala ezbere yeşili ve uçsuz bucaksız mercanları, üzerinde oynaşan balıkları görüyorum.



Ben gitmesem de orada olduklarını bileyim, ne olur onları katletmesinler!





















10 Mayıs 2013 Cuma

fideleri şaşırttım

Pembe domates fidelerini şaşırtma vakti geldi de geçti diye vızırdanırken sonunda toprak aldım, fide kaplarını da sağolsun fidanlıktaki kız hediye etti. Epeyce bir kısmını şaşırttım. Hala şaşırmayı bekleyen fideciklerim var, onları da bu akşam karton bardakları kullanıp tek tek şaşırtırsam bitecek şükür.

Pek çok çeşidim var bu sefer;

1. Ayşe Şensılay kaynaklı Avniye Tansuğ eliyle İtalyan Öküz Kalbi pembeler ( en çok da onlar çimlendi, yüze yakın fidem var!! ) - alttaki resim sağdaki kutu

2. Murat Oğuzsimsaroğlu kaynaklı Ayşen Ertür eliyle evladiyelik Cherokee purple domates fidelerim  - alttaki resim soldaki kutu














3. Rüşvanlı kaynaklı 50 yıllık pembeler yine Avniye Tansuğ eliyle ( onlardan az oldu, 7 fide torbası ) - alttaki resimde arkada fide poşetleri içindeki fideler

4. Ömercan 2006 kaynaklı Avniye Tansuğ eliyle kırmızı iri domates fidelerim - önde saksıdaki sadece 3 tane fide















5. Kurbağa gözü diye tabir edilen Ayşen Ertür kaynaklı karpuz fidelerim!!!
 













Tarla lazım bana tarla :)

Tam 5 çuval aldım gübreli toprak. 1 çuval silme şaşırtma işine gidecek. Geri kalanları da büyük saksıları temin ettiğimde bende kalacak domates fideleri ve ofise komşu  teyzeden alacağım biber fideleri için kullanıcam. Böyle yavaştan arizona kertenkelesi gibi bahçeye yayılma ve de ele geçirme planlarım var. Ah bir gözümü karartsam aslında Meyvelitepe'nin yaptığı gibi sebze adaları yapabilsem keşke.

Paşa oğlum da kokluyor fideleri, garibim hiç zarar vermedi şimdiye kadar ama ben balkondayken izin veriyorum onun da balkona çıkmasına şimdilik. Malum daha havalar da soğuk üşütmesin sıpam.

2 Mayıs 2013 Perşembe

kendi kendime notlar

* pembe domates fideleri artık şaşırtma zamanını geçirecekler, bu hafta sonu bir zahmet yap!
( en önemlisi bu, yıldızı var ona göre )

boya badana ağır aksak bitti, sağolsun yalapşap yapmış bazı yerleri, çağır ayın 15'inden sonra gelsin bir zahmet eskik bıraktığı yerleri yapsın. ( iyi ki paranın hepsini vermemişsin, aferin be kedi olalı bi fare tuttun sanki )

tülleri aldın aferin, ama koltuk kılıfları nanay. ikea bir türlü yapmayacak galiba bu sevki. gerçi alsam koltuk kılıflarını becerip değiştirsem de yine paşa efendi bu kılıfların üzerinde de sanki tırnak bileme çalışmaları yapacak gibi geliyo. hadi bakalım hayırlısı. kedinin tırnaklarını mı çeksem acep? ( bu kadar caniliği korku filmlerinde bile düşünmemişlerdir, yuh sana ! )

halıyı senelerdir yıkatmadın, kim bilir içinde ne koloniler yaşıyodur. bi zahmet ardiyeden çıkar da yıkamacıya ver, paklasın getirsin. evin görüntüsü değişir vallahi, kim bilir gerçek rengi neydi? :P
paşa da parkede pati çekmekten kurtulur, arada halının üstünde dinlenir gariban.

koltuk kılıflarını becerip de alırsan eğer uygun perdeleri de seçebileceksin. ama süre uzadıkça geceleri tv ışığında oturmaya devam...

salon parkelerinden ve boya malzemelerinden artanları becerip de bir araba bulursan yapı markete geri götür, kredi kartına iade ettirme. iade çeki al, onunla da kocaman saksılar al. toprak, gübre falan o işleri de kotar ki ön ve yan bahçeye arizona kertenkelesi gibi el koyup yayıl. o kocaman saksılara pembe domates fidelerini dik. cumhuriyetini ilan et! yaşasın PDA.

bu arada aferin sana takdir ediliyorsun, zira 25 kilo oldu üstünden attığın. 

blog milleti hakkaten 25 kilo oldu tam tamına. 94'den 69,1 kg'a kadar düştüm :)

Durmak yok, yola devam. Hedef 60 :)



28 Mart 2013 Perşembe

ben bugün bunu keşfettim

Zeynep'in yerini zaten biliyorsunuz, göz atın lütfen.

Bugün üzerine bir de bu başarılı hatunu keşfettim ben. Azam Ali.

Ne azametli bir sesi var, sabahtan beri bütün bulabildiğim parçalarını dinliyorum. Sesine zeval gelmesin senin!

6 Mart 2013 Çarşamba

pembe domates ağı cnn turk canlı yayını

Pembe Domates Ağı kurucuları Avniye-Mehmet Ata Tansuğ ve PDA Basın Sözcüsü Yeşim Güriş Cnn Turk Bugün programı saat 11:00 yayınının konuğuydular.

Link burada. 7. dakikadan itibaren giriyor. Sunucu Başak Şengül'ü özellikle kutlamak isterim. Hem konuya hakim hem de kısıtlı zamanı gayet verimli kullandı.




1 Şubat 2013 Cuma

zeliptik raporu

Telefonuma kaydediyorum artık her hafta ne kadar spor yaptım, geriye dönüp bakmak ve şevke gelmek için :)
 
Evde de spor yapılmaz, üşenirim diyenlere özellikle hemen belirteyim, benim gibi bir tembel teneke bile eve gelip spor yapmak için can atar hale geldiyse eğer, bir kez daha düşünün derim :)
Sadece bacak, basen bölgesi için değil, kolları da çalıştırdığı için kollarınıza bile faydası olacaktır. 
Zaten demeye ne hacet, 1 her zaman 0'dan iyi değil mi? Oturup da haline ah vah edeceğine bir parça hareket etmek gerek. Akşamları hava güzelken, evde spor aletim de yokken Sahrayıcedit'ten Bostancı'ya yürüyerek geldim hep. Minibüse bir alt paralelden fazlaca egzos yemeden, minibüs ya da taksiye binmeye direnip vurdum kendimi yollara :)

Gün ne kadar yorucu geçerse geçsin, akşam eve gelip de 30-35 dakika ter attığımda inanılmaz derecede enerji yükleniyorum. Hatta yazın evde çalışıp üzerine bir de cadde turu yapıyorum yürüyerek :)
En son  çalışmamdan geriye dönük listem; öncekileri kaydetmişim. Zaten pek kek kük gitmiştim, şimdi frekans iyiyken kayda devam edelim bakalım. Bu akşam ekleyelim bir 10 km daha...

26 nisan cuma 34' 10,38 km 155,8 kcal
02 nisan salı 34' 10,34 km 155,2 kcal
28 mart perşembe 34' 10,23 km 153,4 kcal 
26 mart salı 34' 10,27 km 154 kcal 
22 mart cuma 33' 10,04 km 150,7 kcal 
21 mart perşembe 33' 10,09 km 151,3 kcal 
20 mart çarşamba 33' 10,12 km 151,9 kcal 
19 mart salı 33' 10,06 km 150,9 kcal
12 mart salı 33' 10,08 km 152,3 kcal
11 mart pazartesi 33' 10,07 km 151,1 kcal
5 mart salı 33' 10,05 km 150,7 kcal
4 mart pazartesi 35' 10,68 km 160,2 kcal
28 şubat perşembe 33' 9,88 km 148,3 kcal
26 şubat salı 33' 10,16 km 152,4 kcal
25 şubat pazartesi 34' 10,4 km 156 kcal
20 şubat çarşamba 33' 10,21 km 153,5 kcal
18 şubat pazartesi 33' 10,16 km 152,5 kcal
12 şubat salı 33' 10,08 km 151,3 kcal
11 şubat pazartesi 33' 10,08 km 151,2 kcal
7 şubat perşembe 33' 10,0 km 150,1 kcal 
5 şubat salı 32' 9,62 km 144,4 kcal
4 şubat pazartesi 32' 9,69 km 145,3 kcal
3 şubat pazar 32' 10,03 km 150,4 kcal
1 şubat cuma 33' 9,86 km 147,9 kcal
29 ocak salı 33' 10,05 km 150,7 kcal
25 ocak cuma 35' 10,56 km 158,4 kcal
24 ocak perşembe 34' 10,06 km 150,9 kcal
22 ocak salı 35' 10,62 km 150,9 kcal
21 ocak pazartesi 34' 10,21 km 153,2 kcal
18 ocak cuma 32' 9,72 km 145,9 kcal
15 ocal salı 32' 9,53 km 142,9 kcal
11 ocak cuma 32' 9,49 km 142,3 kcal
10 ocak perşembe 33' 9,94 km 149,1 kcal
9 ocak çarşamba 33' 10,1 km 151,5 kcal
8 ocak salı 33' 9,93 km 148,9 kcal
      
 

10 Ocak 2013 Perşembe

5 ocak doğumlu pisiler




Chris teyzemin ve kuzenimin favori kedisi. "Evde kedi mi olur?" diye süpürgesini sallayan cadaloz teyzemi bile dize getirdi hanımlığıyla. Bildiğin sokak kedisi ama açık mutfak olmasın rağmen kendisine gösterilmedikçe hiç bir yiyeceğe dokunmaz. Zinhar mutfak tezgahı ve masaya çkmaz. Evde çok zor durumda kalmadıkça kuma kaka çiş falan yapmaz. Daha yeni doğurdu bebeleri bırakamıyor diye mecburen evde yapıyor o işi, ama yavrular biraz palazlansın dışarıya çıkmaya başlar.

Yavruları da pek güzel be!

Güya teyzem dışarıda dururlar diye kutu/koli ne varsa hazırlamış, ama kıymak mümkün mü salonda doğurdu, bakıldı pışpışlandı :)

Hareket halinde olmadıkları resim çekmek mümkün değil, bunlar en düzgünleri...

25 Aralık 2012 Salı

ekşi maya ekmeği ile devam...

Sadece üç beş kişi değilmiş meraklısı. Facebook'ta Ayşe Dirikman Kalıpçı bir etkinlik düzenledi. 50 tane maya topu hazırlamış, hepsini kilitli poşetlere unların içine saklamış bize kargo ile gönderdi. 
Tam da 21 aralıkta birlik ve beraberlik için mayalıyoruz dedik üstelik.

Pazar sabahı yine dostlarla yapılacak bir kahvaltı için baş köşedeydi.

Mis gibi gerçek maya, sahici un, ama bu sefer videoyu da izledim. Güzel güzel anlatmış, zaten Olympos ekrandan neredeyse çağırıyor gel diye :) Videoyu da izlediğim isabetli olmuş, çünkü ben tepsi mayasını es geçiyordum. Bu sefer kabaran hamuru tekrar yoğurdum, tepsiye alıp 1 saat beklettim 50 derece sıcaklıkta. Bir dahaki sefere bu süreyi daha da uzun tutacağım, daha fos fos ekmeğim olacak. Videoyu da Filiz yüklemiş, buradan seyredin lütfen, içiniz açılsın.


Kendimi orada farzedip ürettim mayamı, yoğurdum ekmeğimi dualarla iyi dileklerle. Hepimize sağlık, birlik ve bereket getirsin diye.

En çok da şükrederek sağlık için, can dostlar için :)

Bu arada sadece yemiyorum, eliptik bisiklete devam. 33 dakika, ortalama 9,86 km. Yine demir ve demir bğlama değerlerini kontrol ettirmek için kan verdim, bu arada et yiyemiyorum diye listem de revize edildi. 1400 kalorilik listeyle devam bakalım şimdilik.

26 aralık edit : Dün aldım kan tahlili sonuçlarını. Demir yüksek! Alkol çok alınmamalıymış. Ağzıma sürmedim yahu, millete su ile eşlik ediyorum 10 aydır sofralarda? Du bakalım diyestisyenim ne diyecek :)


10 Aralık 2012 Pazartesi

ekşi maya ekmeği, detoks... yoğunluk gırla ahali

Sessiz sakin durduğuma bakmayın. Yaramazlık yapmıyorum hem vallahi hem billahi :)

En son 6 Ekimde not düşmüşüm kilo 73,8 diye. O zamandan beri ağır aksak devam ediyor ama sallanıyor resmen. Sinir bozucu, şikayet ettiğimden değil asla, böyle performans göstermedim ben hayatım boyunca, aman tahtaya vurayım.

Sonraki kilo kaybı notları;

12.10.2012 - 73,6 kg
19.11.2012 - 73,7 kg
22.11.2012 - 73,2 kg

Sallanıyor, üstelik arada kilo da alıyorum. Var bir gariplik metabolizmayı şaşırtmak lazım deyip ( buna tabii ki yalnız başıma karar vermedim.) diyetisyenimin kontrolünde geçtiğimiz perşembe ve cuma günü tekrar detoks listesini uyguladım. 

Sonuçta 73 direnci de kırıldı. Sene başına kadar hedef 70!
 
06.12.2012 - 72,5 kg
07.12.2012 - 72,3 kg
08.12.2012 - 71,6 kg

Pek çoğunun bu kiloya çıksa intihar edecek kıvama geleceğini biliyorum. Ama düşünsenize ilkokul 4. sınıf fotoğrafları dışında hep aynı yarım dünya bedeni bu yaşa kadar taşısanız, üstelik artık 94 kilo olup, bunu 100'e ve üstüne devam ettirme eşiğine kadar gelseniz ne olur?

Dağlara taşlara diyorum. Kimseye böyle bir hastalık, illet gelmesin. Kibarca "insülin direnci" diyip işin içinden o kadar kolay sıyrılamıyor insan. 





Neyse, şimdi bu işi de yüz akı ile atlattık ya.

Yüz akı tabi, 1 martta 94 - 08 aralıkta 71,6 = toplamda 22,5 kg kayıp yahu :)

Bunun üzerine kutlama yapmak şart.

Ekşi maya ekmek, yazdan hazırlanmış mis gibi menemen harcı, ama illa ki dostlar gerek sofrada. Bir de uzakta ama yakında olanların kulakları çınlatılmalı. Beste kuş iyileşti diye şükür de etmeli :)





Ekmeğin içinde yok yok. Öyle ölçü falan da yok, neredeyse 3 aydır devam ettiğim ekşi maya, karakılçık unu, tam çavdar unu, halk ekmekten aldığım kepeği bol organik un, pekmez, çörekotu, bol kekik, tuz, hatta bir çimdik kırmızı pul biber, epeyce de sabır. Pazar sabahtan başlayıp gece fırını kapadım - o da biraz kalorifer sıcaklığı hilesi yaptım. 180/200 derecede 1,5 saat pişecek. Fırının içine porselen kapta su koymayı unutmamak gerek, piştikten sonra da nemli beze sarıp bekletmeli.

Gel gör ki bugün pazartesi :(

Hava gri, ben yine akşamın körü çıkıp gidicem eve.

Ama yağma yok. Gidince çıkılacak o eliptik bisikletin tepesine. Daha bilmem kaç bin km var tepilecek :)