7 Ağustos 2012 Salı

Datça'ya medeniyet neyin gelmesin...

Datça güzelmiş.

Marmaris artık yozlaşmaya yüz tutmuş hem mimari olarak hem de gelen insanların seviyesi nedeniyle maalesef. Bir zamanların güzel yemyeşil mekanı artık beton olmuş, yazık.

Marmaris'ten sonra nispeten bozuk ve dar yol bana göre koruyor Datça'yı. Havaalanı da yapılsın diyenlere ateş püsküresim var. İnsan adı verilen mahlukat yığınlar halinde bir yeri doldurmaya başlayınca artık hayır gelmiyor. 

O yüzden benim gibi o uzun yola razı olacak hem kendini hem de 25 kglık dalış malzemelerini sürüye sürüye  taşıyacak olanlar gitsin böyle cennet köşelere.

Misafir olarak gittiğim yer Datça'dan 30 km önce, Aktur sitesi. Kendisine ait 2 koyu var, tekneler girip çıktıkça teyzeler şikayet edip bıktırıyorlar :)

Gün aşırı sabah 6'da kurulan köylü pazarı var, ah insan kendini kaybediyor. Pembe doımatesler, yaz portakalları, minik mandalinalar ( kesip suyun içine atıyorsun, içerken aroması çok güzel ). Balıkçı her sabah 
geliyor. Turnalar, sokkanlar, mercan, envai çeşit balık ama pahalı. Kuruttuk denizleri şakası yok :(

Kumsal çok güzel, deniz ona keza ve kalabalık yok! 
Evler birbirinin içinde değil, balkonda anırmak, etrafı rahatsız etmek zinhar yasak. Güvenlik beş dakika sonra kapıya geliyor, şahit olduk. Yan komşunun şerrinden güvenlik kurtardı bizi.

Sedir Adası ve Kloepatra plajını görmek lazım dedi benim buddy, koştuk. Tekne ile geçiliyor, gidiş-dönüş tekne ücreti 15 TL. Ören yeri olduğu için adaya giriş de 10 TL. Yanında yiyeceğini içeceğini getir, deli zeytin ağaçlarının altında serin serin ye şifa olsun, oh! İçecek ve ıvır zıvır satan bir de küçük yer var, oradan da almak mümkün. Duş, soyunma kabinleri, tuvaletler gayet güzel. Ama gelen insanların görgüsüne oranla o vaziyette kalıyor ancak :(

Adada bir de bekçiye ait olduğunu düşündüğüm kulübe var, bekçi kontenjanına başvurmak lazım. Kışın nasıl olur bilmem ama baksanıza yahu görüntüye :)
Bu resim Sedir Adasına gidilen iskele, bu iskelede bir kocaman mavi yengeç gördük ki sormayın! Nefisti.
Bekçi kulübesine baksanıza, adamın ömrü uzar burada :)
Bu da hap kadar adadaki tiyatro. Nereden nereye!! Sahi AKM'nin nasıl bir yer olduğunu hatırlayanınız var mı? Bu uzaklaştırma politikası değil de nedir?
Kloepatra buralara gelmiş, nasıl gelmesin ki. Koyun bitimine kadar kum nefis bembeyaz inci gibi. Ama yansıması o kadar aldatıcı ki. Yanmadım zannediyor insan, ama denizin içinde yüzerken akşamına ıstakoz kıvamına ulaşıyor. Bu kumsala giriş yasak, arada bir iki "hanzo" giriyor. Bekçinin düdüğüyle dışarı marş marş :) Seyretmesi pek keyifli.
3 yıl sonra nihayet beraber dalabildik. Bana deneme dalışı yap diyen ama üzerine ayağını kıran arkadaşımla nihayet buddy olup beraber dalabildik. Dalışta bize liderlik eden Alfred. Onun deyişiyle aşağı inerken " let's have fun now " Eski bir sanayi dalgıcı, o kadar sıkıcı yorucu işten sonra sportif dalış onun için gerçek eğlence olmalı. Ama sportif dalış için 30 metre yeterliyken arkadaş basınç istiyor olacak ki hep vatoz gibi diplere gidiyor. Biz dalış bilgisayarından gözümüzü ayrmadan, yukardan yukardan devam ettik tamamladık dalışlarımızı.
Dalış teknesinden ikinci günün sonunda bu resim. Hakikaten medeniyet gelmesin Datça'ya.
Burası Palamutbükü sahil. Ramazanda daha da dolu olması lazım dediler ama bomboş neredeyse. Keyifli, sıcaklık 37 derece ama deniz buz gibi. Ben çok beğendim. Henüz daha bozulmamış, büyümemiş.
Yemek yediğimiz yer hemen kumsalın dibi. Restoran, aradan geçen yol, yemek yenen ağaçların altı, kumsal ve deniz!
Dostlar Restoran'da yedik biz. Arabamızı park ettik, sezlong ve şemsiye de onlardan. Aşçı kadın o kadar kabiliyetli ki, biz gittiğimizde kabak çiçeği dolmasının içini hazırlamıştı. Mercimek ve bulgur da eklemiş, nefisti. Bir porsiyon kesmedi bizi :)
Kalamar tava da istedik gözümüzü kararttık, o da tam ağzımıza layıktı. Patlıcan salatası da yedik, bu kadar yemekten sonra ana yemeğe yer kalmaz dedik ama onu da yedik. Et de leziz. Tatil dediğin böyle olmalı. 
Bozulmamış doğa, ağaçların altında nefis ağzımıza layık yemek, kumsalda güneşlenmek, buz gibi sularda serinlemek!

Dönüşte İzmir'de bekledim. Dalış kafilesi İstanbul'dan geldi, buluştuk Seferihisar'a devam ettik. Daha doğrusu Sığacık'a.

İlk kez herşey dahil bir otelde kaldım. Aman Allahım terör bu! Bir daha düşmeyeyim böyle bir yere, aç kaldım. İlk gün öğlen pişmemiş makarna yedim, daha ötesi yok! Gelen müşterinin %90'ı yabancı, ama bu kadar mı hödük bir araya gelir şaştım!

Dalış nefisti de terörü unutturdu. O kadar yorgunluktan bittim tükendim ama deniz altının renkleri çok güzel Seferihisar'da. Hatta Türkiye'de görülen en büyük baracuda sürüsü de buradaydı. 
Deniz altında mercan benzeri oluşumlar var, sarısı turuncusu kırmızısı, illa ki görmeli insan.

Yediğim içtiğin senin olsun derler, anlat gördüklerini. İşte böyleyken böyle :)

Unutmadan söyleyeyim bal ve badem de aldım. Siz de sipariş vermek isterseniz Datça'nın ünlü bademini korumak için kurulmuş kooperatifin detayları aşağıda; telefon ile sipariş veriyorsunuz size teneke kutular içinde kargo ile bal ya da zeytin, zeytinyağ, badem gönderiyolar. 

S.S.Sındı Köyü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Datça
Ömer Ohan - Başkan
tel : 0 537 952 41 58
tel : 0 252 725 50 56









3 Ağustos 2012 Cuma

kaçamak öğünler

Tatil bitti.
Kürkçü dükkanına bir nev-i kesin dönüş yapıldı.
Tatilde genel olarak dikkat edildi öğünlere, ara öğünler maalesef taklaya geldi, deniz güneş kum derken, ohhhh!
Ama 4 günde 8 dalış da yapınca yutulan onca şey pek yaramadı, şükür. ( Son gün dalış teknesine dalıcı arkadaşlardan birinin annesi elcağzıyla yaptığı biber ve sarma dolma göndermiş bol bol! )
Durum 03 Ağustos itibariyle 75,2 kg. Toplam kayıp 18,8 kg.
Kaçamak diyordum, malum buğday unu yasak listesinde. Ekmeği çavdar unu ile evde yapmazsam işim zor, dışarıdan hazır gıda yemezsem sorun yok.
Ve fakat, dün çorba içmek için dışarıya çıktık. Yan taraftaki börekçide iki kişi gözümüze ilişti. Limonata eşliğine kıymalı börek götürmekteler.
Ben de 5 aydır ağzıma lokmasını koymadım, çok özendim :)
Arkadaşım da benim gibi şeytana uymaya dünden razı, ama yine de tuttuk kendimizi en azından bir porsyonu paylaşalım dedik.
Yutarken iyi, ama akşamına ben oldum bir davul :(
Nefes alacak gram yer kalmadı, neredeyse iyice inen göbek yine kocaman olup önden gitmekte.
Anlaşılan dikkat etmeye devam edicem, hem de öyle belli bir süre için değil artık devamlı olarak. Biri yiyorsa yanına yancı olarak kaynayıp sadece bir çatal alıp nefsimi körlemem şart. Tamamına girişirsem sonrası azap olacak aşikar.
Yahu insan şöyle doya doya kaçamak da mı yapamayacak?
:)
Zaten vicdan azabından dün gece 20 dakika da eliptik bisikletin tepesinde ter döktüm. Oysa çok yorgundum.

Bu arada perşembe günleri Üsküdar/Pazarbaşı/Barbaros mahallesi civarında semt pazarı da varmış, öğle arası hırıl hışır gidildi. Mis gibi pembe domates başta olmak üzere, çilek, siyah üzüm, kızılcık, nefis bostan patlıcan, haşlamak için mısır, biraz da salatalık malzeme alındı ( taze soğanı bir teyzecik satıyordu - ayak üstü sohbet bile edildi )
Perşembe günleri artık yağmur kar demem, kaçabildiğim kadar öğlenleri pazara da giderim. Kulakların çınlasın Tijen. Oh sefam olsun...