29 Eylül 2010 Çarşamba

caretta aşkına...


Hafta ortası oldu da ben ancak yazabiliyorum hafta sonu olanı biteni.

Cumartesi günü Çeşme Dalyan'dan yaklaşık 2 saat sürdü sanırım tekne yolculuğu orkinos çiftliğine gitmek için.
Çok güzeller, ama insanın içi cız ediyor onları dolap beygiri gibi kafeslerin içinde dönerken gördüğünde.
Heybetleri insanı ürpertiyor.
1 yıldız dalıcılar kafesin içine daldılar, kafes derinliği 30 metre olduğu için. Advance dalıcılar ise kafes dışına dalış yaptı, kafeslerin dışında derinlik 72 metre çünkü !
Ben de kafes dışında daldım, iyi ki öyleymiş bizim dalış liderimiz Apo'ydu çünkü. Aşağıda tam da kafesin en alt noktasında sanırım tedirginlikten nefes problemi yaşamaya başladım. Derinlik bu noktada 36,7 metre! Aşağıdaki karaltının büyükçe bir balık sürüsü olduğunu görene kadar iş işten geçti demek ki :)

Diyorum ya şanslıyım çünkü Apo var tam önümde. Yapıştım koluna, anlattım solunum problemi yaşadığımı. Birlikte kontrollu olarak çıktık yukarıya. İniş 30 saniye sürdüyse çıkış 6 dakika sürdü.
Korkmadım dersem yalan olur hem de büyük yalan. Ama Apo'ya ciddi olarak güvendiğim için ölüm korkusu değildi yaşadığım, yukarı çıktıkça kızgınlığa dönüştü.
Tam da kafesin altında kafamı kaldırıp kafes içindeki görüntüyü seyredecekken tutmuştu nefes yetmezliği :)
Oysa aşağıdakilerin orada durmak için 9 dakikası daha vardı. Dile kolay.

Psiliğinden bahsetmiyorum bile, çünkü çok pis çiftliğin bulunduğu yerde deniz. Görüş bulanık, deniz yüzeyi de yağlı vıcık vıcık :(
Yukarı çıktığımda korkudan eser kalmadı, hemen tüp değiştirdim bir sonraki gün dalışı için.

İkinci gün kurtardı bütün keyfimi.

Sabah "yatak odası" dedikleri dalış noktasına daldık. Ama hava patladı patlayacak bu arada. Deniz suyu ise sıcak. İçlik giymeye ne hacet. Güzel dalış oldu, güzel bir vadi, açık bir mağara. Bitişinden sonra diğer noktası için demir aldık. Dalgalar epey bir zorladı, bana sorarsanız çok da keyifliydi teknenin tos vurması.

İkinci dalış noktası "no name". Burası ise kayıtlara ilk caretta gördüğüm yer olarak geçti. Büyükçe bir papağan balığına yöneltmişken dikkatimi şans bu ya hafifçe başımı kaldırınca gördüm. Heyecanla badimin ve Apo'nun paletlerine yapıştım göstermek için. Gözlerimin fincan kadar açıldığını söylüyor badim :)

Bizi görüp de o koca cüssesine rağmen hışımla açık denize depara kalkana kadar seyrettik o güzelliği. Süzülüp gözden kayboldu saniyeler içinde ki en arkadaki dördüncü kişi göremedi bile !

Demem o ki aşık oldum :)

21 Eylül 2010 Salı

bu yaz gezdiğim kadar gezmedim desem


Vallahi yalan olmaz.

Dün dalış defterine son eğitim dalışının kayıtlarını yaptım, 20 dalış olmuş. Bu da demektir ki 5 hafta sonu dalış için yollara düşmüşüm.

Cuma akşamından pazartesi sabahı işe dönene kadar neredeyse durmaksızın bir hareket. Cumartesi akşamı otelde kalıp da dinlenmesek neredeyse hep hareket halinde.
En geç perşembeden bavul hazır, dönüşte bir çamaşır furyası, hepsini kurutmaya uğraş. Koskoca paletleri, dalış elbisesini tuzundan arındır yıka, balkonda kurumaları için yer bul, sonra hop yine bavula.

Ama ne gam, bu yaz olduğu kadar sinirlerim ipek gibi, kafam billur gibi bir zaman daha geçirmedim.

Pazartesi sabah geliyorum ofise, cumaya kadar devam ediyor bende 32 diş sırıtma durumu...
E artık kışın da mutfağa girer, yoğurt mayalarım ekmek yaparım. Zaten mart ayında da yine tohum çimlendirme işleri başlayacak.
Sağlık diliyorum hepimize !!!

Gelelim hafta sonu komando eğitimine.

Bakmayın öyle dediğime, rutin "advanced open water diver" brovesi alabilmek için gerekli becerilerin yaptırıldığı eğitim dalışlarıydı.

Derin dalış kısmı en keyiflisiydi. 34 metrede o kadar iyi hissettim ki kendimi, bir de dalış yaptığımız nokta mercanların da olduğu ve "deli mehmet" dedikleri dalış noktası olsaydı keşke. O zaman katmerlisi olurdu işte. Neyse artık kısmet o da bir sonraki sefere. ( gerçi derinde toplama işlemi yapıyorsunuz, azot sarhoşluğunu kontrol etmek için, elde var bir aşağıda olmuş elde var iki. benim işlem yanlış olmuş :) nereden aldın o mühendis diplomasını derler adama )

Elde pusula, deniz altında kayıp cisim de aradık. Saklanan ağırlık kemerini bulduk ve hava ile şişirilen bc dediğimiz yelekle yukarı çıkarttık. Ben bu esnada regülatörden hava alıp yeleğe hava basarken bol bol da su yuttum, cabası.

Mükemmel yüzerlilik var ki beni görmeniz lazımdı kesin çok gülerdiniz. Herhangi bir anda hoca hadi yap bakalım diyor ve yelekteki havayı ayarlayarak, nefes alış verişlerini düzenleyerek hiç hareket etmeden aynı seviyede asılı kalmaya çalışıyorsunuz.

Tamam ben de kalıyorum asılı ama paletler havada, kafam aşağıda. Güneş ışığını görebiliyorum sadece, ayaklarım aşağıda durmak nasip olmadı daha, en son yatay olarak durabildim. Düzelecek zamanla ama ben gülmekten çeviremiyorum ki kendimi.

Bu hafta sonu Çeşme'de orkinos çiftliğine dalış var. Kafeslerin derinliği 30 metre civarı. Kafeslerin içine dalış yapacağız. Tur detayındaki ifadeye bakar mısınız? " Çay tabağı kadar gözlerle karşı karşıya gelmek "

İnsana bir zarar vermesi düşünülemeyen bu muhteşem balıklarla aynı ortamda olmak ve çay tabağı kadar gözleriyle göz göze gelmek unutulmaz bir tecrübe

Cumayı iple çekmekteyim :)



10 Eylül 2010 Cuma

kış hazırlığı hatta peynir denemesi


28-29-30 Ağustos Marmaris Selimiye dalışı vardı. Selimiye cidden nefis bir yermiş.
Sit alanı ama yalandan değil, yöre halkı tarafından korunuyor. Pansiyonumuzun önünden çakıl taşlarından denize giriliyor. Su pırıl pırıl.

Hatta o kadar temiz ki, ben hiç bu kadar temiz suyu olan iskele/çekek yeri görmedim. İskeleden tekneye binerken denizin berraklığı vuruyor adamı.

Bir de su soğuk olsa. ( Sabah 06:20, güneşin doğuşunu karşılamak için sudayız. Arkadaşım dalış bilgisayarına inanamıyor. Su sıcaklığı 29 derece)

Ama hepsi bir arada olmuyor işte:) Su soğuk olsa bu sefer o kadar berrak olmayacak, ama daha fazla deniz canlısı görme şansımız olacak.

Tabi insanlar deniz canlılarına hiç zarar vermiyorlar ya!!!

Bu hafta sonu da Ayvalık var, ama bu sefer "advance open water diver" olmak için gidiyorum. Yani bir üst yıldıza geçmek için sınav var bu hafta sonu.


Geleyim evde yaptıklarıma.

10 kg pembe domates aldım, kabuklarını soymam zaten hiç domatesin; doğruca rondoya. Buzdolabı poşetlerine bölüştürüp hemen derin dondurucuya.

Kış olunca o soğuklarda mis gibi kokan tarhanalar pişecek. Başkaları seradan aldıkları plastik domatesleri dişlerken, ben gerçek domates rendesi ile lezzetli yemekler yapacağım :)

Derin dondurucu için bir de nefis bamyalar tabi, olmazsa olmaz. Nar ekşisi ile pişmek için hazır kuzu kuzu yatıyorlar dondurucuda.

Haftada bir gün Aysun Hanım'dan taze çiğ süt alıyorum ya, bu sefer peynir denemesine giriştim.
Cahide Hanım bu linkte detaylı olarak yaptıklarını anlatmış. Ben de 5 lt süt ile ilk denememi yaptım. Deniz tuzu ile salamurasını da yapıp 3 ay süre için beklemek gerekecek ama. Bakalım 3 ay sonra sonuç ne olacak?
3 ay beklemek de şart bu arada, koruma süresi deniyor buna. Sütten geçmesi muhtemel hastalıkları önlemek için.